ATATÜRK, güzel sanatlar, mimari, müzik, resim, heykel, opera ve dans gibi birçok farklı sanat dallarının gelişimi için birçok kurum açmıştır. Eğitime, sanata, kültüre ve bilime önem vermiştir.
ATATÜRK, Türk Sanat ve Türk Halk Müziği dinlerdi, halk oyunlarına ilgi duyardı. Rumeli türkülerini severdi, eşlik ederdi. Klasik Batı Müziği dinlerdi. Opera severdi. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal ATATÜRK, eğitim, bilim, sanat ve kültür alanlarında gerçekleştirdiği İnkılaplalar ile
büyük liderdir. Sonsuz teşekkürlerimizle!
Viyolonsel Sanatçısı Poyraz Baltacıgil ve Piyano Sanatçısı Mert Yeşilmenderes’in albüm çalışmaları ''Schumann'', bu sezon Lila Müzik etiketiyle tüm dijital platformlarda yayınlandı.
Sanatçılar bu albümde Robert Schumann’ın:
“Adagio und Allegro”
“Fantasiestücke’’
“Fünf Stücke im Volkston” eserlerini ustalıkla yorumladılar.
Mert YEŞİLMENDERES
Piyano çalmaya on yaşında başladı. 2008 yılında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda eğitim görmeye hak kazanan ve on yıl boyunca burada eğitimimi sürdüren Mert Yeşilmenderes, aynı yıllar içerisinde özel olarak Devlet Sanatçısı piyanist Gülsin Onay ile de çalıştı. Daha sonra eğitimine Almanya’da devam etmeye karar verdi ve 2017 yılında Lübeck Müzik Yüksekokulu’nda Prof. Konstanze Eickhorst’un sınıfına kabul edildi. Burada solistlik, oda müziği ve piyano pedagojisi üzerine eğitimlerini tamamlayarak 2022 yılında mezun oldu. 2023 yılından beri Hamburg Gençlik Müzik Okulu’nda piyano ve oda müziği dallarında ders veriyor. Bir yandan da konser faaliyetlerine devam ediyor.
Poyraz BALTACIGİL
Müzisyen bir aileden geliyor. Kendisi dışında ailesinde yedi kişi müzisyen olan Poyraz Baltacıgil’in çocukluğu sanat ve müzik ile geçti. Beş yaşında konservatuvarda yarı zamanlı okumaya başladı ve oradan sonra müzik sanatını hiç bırakmadı.
''Sahneye ilk çıkışım da altı yaşımdayken oldu. Ve yine o günden beri sahneden hiç inmedim. Müzik beni bırakana kadar ben de müziği bırakmayı düşünmüyorum.’’ Poyraz Baltacıgil
Zeynep Dök _ Birlikte ilk çalışmanız nasıl ve ne zaman başladı?
Mert Yeşilmenderes _ Poyraz’la 2008 yılında konservatuvarda tanıştık. Birlikte eğitim gördüğümüz yıllarda okul bünyesinde birkaç kez birlikte çalmıştık. Profesyonel anlamda ilk ortak çalışmamızı ise 2023 yılında yaptık. “Gabriel Faure – Sicilienne” ve “Vaja Azarashvili – Nostalgie” isimli single’larımız Sea Major Music etiketiyle dijital platformlarda yayınlanmıştı.
Poyraz Baltacıgil _ Konservatuvar yıllarında Mert ile okulda birkaç defa birlikte oda müziği yapmışlığımız var, onun dışında aslında birlikte hiç konser vermedik ama iki tane single kaydedip yayınladık. Bundan sonra umarım birlikte daha çok çalışırız.
Zeynep _ Schumann albümünüzün hikayesini anlatır mısınız?
Mert Yeşilmenderes _Bu albümü tasarlamaya yaklaşık iki yıl önce başlamıştık. Tek bir bestecinin eserlerini barındıran kompakt bir albüm olmasını istiyorduk. İkimiz de romantik dönem müziğini kendimize çok yakın hissettiğimiz için Robert Schumann’ın ikili eserlerine yöneldik. Böylece “Schumann” ortaya çıkmış oldu.
Zeynep _ Robert Schumann'ın eserlerini yorumlamak?..
Mert Yeşilmenderes _ Robert Schumann, ağırlıklı olarak oda müziği repertuvarına kattığı, çeşitli topluluklar için yazılmış eşsiz eserleriyle günümüzde de popülerliğini koruyan ve eserleri halen tüm dünyada severek icra edilen ölümsüz bestecilerden biri. Romantizm akımının en tipik özelliklerini eserlerinde barındıran besteci, inişli çıkışlı diyebileceğimiz şairane ve oldukça ateşli karakteriyle öne çıkıyor. Virtüözite gerektiren, tutkulu, derinlikli, ironik ve ateşli yapısıyla kendimizi çok yakın hissettiğimiz bir besteci.
Poyraz Baltacıgil _ Schumann duygu durumu son derece değişken, yoğun ve derin bir insan. Hatta bildiğim kadarıyla bir dönem ciddi anlamda mental sorunları vardı ve tedavi gördü. Bestecinin bu hali bestelediği tüm eserlerine fazlasıyla yansıyor. Alman romantizminin temel taşlarından biri olan Schumann'ın eserlerini seslendirmek, kaydetmek son derece özel. Bu albümdeki yorumlarımız, çıkardığımız ton, müziğine ve cümlelerine yaklaşımlarımız ile Schumann'ı anladığımızı düşünüyorum.
Zeynep _ Bu albümde Schumann'ın hangi eserleri var?
Poyraz Baltacıgil _ Bu albümü yaklaşık iki-üç senedir yapmayı planlıyoruz. Albümün içeriğindeki eserleri sürekli değiştirdik ve açıkçası hangi konsept ile albüm yapacağımıza çok geç karar verdik. Ama sanırım en doğrusu böyle oldu. Mert de benimle aynı düşünecektir. Albümde sadece Alman besteci Robert Schumann'ın viyolonsel ve piyano için yazdığı eserler ve düzenlemeler var. Dolayısıyla komple bir Schumann albümü diyebilirim.
Mert Yeşilmenderes _ Albümde Schumann’ın
“Adagio und Allegro” (Adagio ve Allegro),
“Fantasiestücke” (Fantezi Parçaları) ve
“Fünf Stücke im Volkston” (Halk Şarkısı Tarzında Beş Parça) adlı eserlerine yer verdik.
https://open.spotify.com/intl-tr/album/5B038huVsv1NpceyWrMSEQ?si=LUQSlehZS561mkKBqeC2bw
Zeynep _ Birlikte yeni albüm planınız var mı, ne zaman?
Mert Yeşilmenderes _ Yeni bir albümle ilgili henüz net planlar yapmadık. İlk etapta sırada bekleyen birbirimizden bağımsız olarak gerçekleştirmek istediğimiz başka projelerimiz var. Fakat birkaç yıl içinde yeniden bir araya geleceğimizi tahmin ediyorum.
Zeynep _ Gelecekteki konserler ve diğer planlarınız hakkında bize neler söyleyebilirsiniz?
Mert Yeşilmenderes _ Bu sezon uzun bir aradan sonra yeniden Türkiye konserlerime dönebileceğim. İstanbul ve Ankara’da solo resitaller, oda müziği konserleri ve radyo kayıtları olacak. Aynı programlarla Almanya’da da konserlerim olacak. Çalışmalarına Berlin’de devam eden kemancı Alpay Jan İnkılap ile birlikte yeni bir ikili oluşturduk. Onunla da konserlerimiz olacak. Henüz planlama aşamasında olan başka konserler de var. Merak eden müzikseverler detaylı bilgi edinmek için sosyal medya hesaplarımı ve web sitemi takip edebilirler.
Poyraz Baltacıgil _ Bu sezon hali hazırda solist olarak ve Borusan Quartet ile oldukça fazla konserim olacak. Önümüzdeki sene elbette konserlerime devam etmeyi planlıyorum.
Zeynep _ Sevgili Poyraz, ilk albüm deneyiminiz ne zamandı ve yeni albüm planınız var mı?
Poyraz Baltacıgil _ Pandemi zamanı evde otururken bir gün arkadaşım, piyanist ve besteci Cem Esen beni aradı. Viyolonsel için bir sonat yazdığını ve bunu bana ithaf etmek istediğini söyledi, ben de elbette çok mutlu oldum. Bu sonatının yanı sıra Rachmaninov'un Viyolonsel-Piyano Sonatı'nı da kaydettik. Ve Voyages ismini taşıyan bu albüm 2021'in Ağustos ayında tüm dijital platformlarda yayınlandı. Önümüzdeki yaz tekrar stüdyoya girip yeni bir albüm yapmayı planlıyorum.
Zeynep _ Sevgili Mert, akademisyen ve pedagog, eğitmen olarak öğretme felsefeniz nedir?
Mert Yeşilmenderes _ Her öğrenci apayrı bir kişiliğe ve altyapıya sahip. Dolayısıyla her birinin farklı ihtiyaçları oluyor. Her seferinde yeni bir yol haritası ve yaklaşım gerekiyor. Uygulayabileceğiniz standart, herkes için geçerli bir reçete yok. Öğrencinin hem zayıf, hem kuvvetli taraflarını tespit ederek dengeli bir program oluşturmak gerekiyor. Hoca – öğrenci ilişkisindeki en önemli dinamik ise güven duygusunun olması. Dürüstlük ve güven bağı olmadıkça verim alınması çok zor. Ben de bu bağlamda öğrencilerime karşı her zaman dürüst bir şekilde yol göstermeye çalışıyorum. Kendilerini gerçeklikten kopmadan olabilecek en mükemmel şekilde geliştirmelerine yardımcı olmaya çalışıyorum.
Zeynep _Kariyerinizde, sizin için önemli bir konser anısını bizimle paylaşır mısınız lütfen?
Mert Yeşilmenderes _ Hiç unutamadığım iki çok değerli konser anım var: 2015 yılında Akbank Sanat’ta hocam Gülsin Onay ile birlikte “Ustalar ve Öğrencileri” serisi kapsamında birlikte verdiğimiz konser ve 2019 yılında Lübeck’te Brahms Festivali kapsamında verdiğim konser.
Poyraz Baltacıgil _ Sanırım Simon Bolivar Senfoni Orkestrası ile solist çaldığım konser benim için en önemli konserdi. Bunun yanı sıra Berlin Konzerthaus'ta solist olarak çaldığım konser de benim için son derece kıymetlidir.
Zeynep _ Lütfen, okurlarımıza önereceğiniz 3 sanat eserini bizimle paylaşır mısınız?
Mert YEŞİLMENDERES _
Resim: Frau und Mann in Betrachtung des Mondes – Caspar David Fiedrich
Kitap: Genç Werther’in Acıları – Johann Wolfgang von Goethe
Müzik: Ouverture nach Französischer Art BWV 831 – Johann Sebastian Bach
Poyraz BALTACIGİL _
Schönberg - Verklarte Nacht
Tchaikovsky - 6. Senfoni
Korngold - Keman Konçertosu _
Aralık 2024
‘’Röportaj davetimi kabul ettiğiniz ve zaman ayırdığınız için sizlere teşekkür ederim.’’
Zeynep Şebnem Çağlayan DÖK
Müzik Sanat Röportajları
@dergimuziksanat
Poyraz Baltacıgil ile Mert Yeşilmenderes
Fotoğraf © Özge Balkan
Anadolu Nefesli Beşlisi: Anadolu değerlerini Türkiye'ye ve Dünya'nın geri kalanına tanıtmanın heyecanıyla 11 yıldır birlikte çalışıyorlar. Anadolu Medeniyetlerine ait besteciler tarafından bestelenen eserleri düzenleyip ve icra etmek, topluluğun, sanatçıların en büyük hedefleri.
Cem ÖNERTÜRK (Flüt)
Ufuk SOYGÜRBÜZ (Obua)
Kıvanç FINDIKLI (Klarnet)
Ozan EVRUK (Fagot)
Hüseyin UÇAR (Fransız kornosu)
Anadolu Nefesli Beşlisi, müzikal kariyerlerinde birçok projeye imza atmaya devam ediyorlar. Röportaj davetimi kabul ettikleri için kendilerine teşekkür ederim.
Zeynep Dök _ Öncelikle Anadolu Nefesli Beşlisi'in başlangıcından bize bahseder misiniz lütfen? Anatolian Wind Quintet nasıl oluştu?
ANB _ Bizler başlangıçta evrene dağılan yıldız tozları gibi Türkiye'nin 4 bir yanına dağılmış olan 5 müzisyendik. Daha sonra içimizdeki oda müziği yapma arzusu birbirimizi bulmamızı sağladı. Cem ve Ufuk okul arkadaşı, Ozan ve Cem daha önce oda müziği grubu kurma girişimlerinde bulundular. Ama bu girişimleri uzun soluklu olmadı. Daha sonra Ufuk ve Cem'in yeni bir oda müziği grubu kurma arzusu 2015 yılında Anadolu Nefesli Beşlisinin oluşmasına öcülük etti ve bizleri bir araya getirdi.
Zeynep Dök _ Anadolu Nefesli Beşlisi'in başlangıcından bize bahseder misiniz lütfen? Anatolian Wind Quintet nasıl oluştu?
ANB _ Bizler başlangıçta evrene dağılan yıldız tozları gibi Türkiye'nin 4 bir yanına dağılmış olan 5 müzisyendik. Daha sonra içimizdeki oda müziği yapma arzusu birbirimizi bulmamızı sağladı. Cem ve Ufuk okul arkadaşı, Ozan ve Cem daha önce oda müziği grubu kurma girişimlerinde bulundular. Ama bu girişimleri uzun soluklu olmadı. Daha sonra Ufuk ve Cem'in yeni bir oda müziği grubu kurma arzusu 2015 yılında Anadolu Nefesli Beşlisinin oluşmasına öcülük etti ve bizleri bir araya getirdi.
Zeynep _ Müzikal yolculuğunuzda, en iyi deneyiminiz sizce hangisi?
ANB _ Tabii ki her konserimiz ayrı bir deneyim ve ayrı heyecan içeren konserler, ama içlerinden birinin çok etkileyici olduğunu söylemeliyiz, o da Batman'da vermiş olduğumuz bir konser. Orada verdiğimiz konserde çaldığımız programın böylesine ilgi ile karşılanacağını hiç düşünmemiştik fakat aldığımız geri dönüş çok heyecan vericiydi.
Zeynep _ Keşfettiğiniz veya yarattığınız repertuardan ve diğer eserleri de enstrümantasyona nasıl uyarladığınızdan bahseder misiniz lütfen?
ANB _ Grubumuzda Cem: Flüt, Ufuk: Obua, Kıvanç: Klarnet, Hüseyin: Korno, Ozan: Fagot çalıyor. Ama projelerimizin içinde sadece Tahta Nefesli Beşlisi için yazılan eserleri çalmıyoruz bunun yanında diğer beğendiğimiz eserleri de aranje ediyoruz. İşte o noktada grubumuzun Klarnet sanatçısı Kıvanç Fındıklı sadece klarnetteki yeteneğini değil, aranje ve kompozisyondaki yeteneğini de sergiliyor. Yaptığı aranjelerde grubumuzun diğer üyelerini çok iyi tanıdığı için eserlerinde grubumuz için en iyi tınıyı elde ediyor.
Zeynep _ Repertuarınızda, zengin geleneksel müzik parçalarından derlediğiniz folklorik şarkılar bulunuyor. Bunun genel olarak müziğe, özellikle de enstrümanınıza olan ilginizi nasıl şekillendirdiğini düşünüyorsunuz?
ANB _ Aslında tüm Dünya'da geçmişten günümüze kadar çok sesli müzikte hep geleneksel ezgiler ve folklorik şarkılar kullanılmıştır. Türkiye çok sesli Müziğine katkısı zaten su götürmez bir meseledir. Ama bir yandan da enstrümanlarımızla, tahta nefesli beşli olarak tını zenginliğini arttırmak ve enstrümanlarımızın ve bilgimizin kapasitesinin sınırlarını keşfetmek için bizlere çok ilham veriyor.
Zeynep _ Anadolu'nun Esintileri gezgin ozanların halk şiirlerini yeni bir yaklaşımla yorumladınız. Bu program, Anadolu ve Çağdaş Türk müziğinin bir karışımı mıdır sizce? Bunu, okurlarımıza nasıl anlatalım?
ANB _ Çağdaş Türk müziği demek ile neyi anladığımız çok önemli. Bizim Çağdaş Müzik ya da Çağdaş Türk Müziği kelimesinden anladığımız her çağın müziğini o çağı anlayarak seslendirmek. Siz de takdir edersiniz ki, bizim repertuarımızda Görgy Ligeti'den tutunda Aşık Veysel'e kadar çok büyük bir yelpaze bulunmakta, dolayısıyla çağları yakalamak ve ona en yakın duyguyu seyirciye aktarmak ve seyircinin bu karışımdan en güzel hazzı almasını sağlamaktır.
Zeynep _ Avrupa'dan Anadolu'ya projeniz hakkında neler söylemeyi istersiniz?
ANB _ Avrupa'dan Anadolu'ya projemizde aslında Türk Müziğine çok sesliliğin ne kadar çok yakıştığını ve Avrupa Topraklarında oluşmuş çok sesli evrensel müziğin Anadolu Müziğinin tınları ile buluştuğunda ne kadar görkemli bir hal aldığını dinleyicilerimize aktarmak için repertuarımıza titizlikle seçtiğimiz eserlerden oluşmaktadır.
Zeynep _ L'orient Express (Doğu Ekspresi) Paris'te İstanbul'a yolculuk projenizde yer alan eserlerin seçimini bize anlatır mısınız lütfen?
ANB _ L'orient Express projemizin eser seçimlerini, Paris'ten kalkan trenin uğradığı ülkelerdeki bestecilerin Tahta Nefesli Beşli için bestelediği eserlerden seçerek derledik. Hatta bu Projemizde Trenin son durağı olan ülkemiz için seçtiğimiz eser Ferit Tüzün'ün Esintiler eseri. Bu eser normalde büyük bir senfoni orkestrası için yazılmıştır. Kıvanç arkadaşımız bu eseri Tahta Nefesli Beşli için çok iyi bir şekilde aranje etmiştir.
Zeynep _ “Tangoloji” adlı programınızda, Tango'nun tarihsel gelişimini dinleyiciler ile buluşturdunuz ve bu programınızda sizlere eşlik eden dans sanatçıları da vardı.
ANB _ Dans sanatçıları ile bir araya gelip onların da bu tarihi yolculuğa diğer bir sahne sanatı olan Tango Dansı ile katılması bizlere yaptığımız işin ne kadar değerli olduğunu hatırlatan en güzel deneyimlerden biri.
Zeynep _ Repertuarınızda çağdaş quintet müziği için parçalar bulunan Modern Zamanlar projeniz için neler söyleyebilirsiniz?
ANB _ Bu projemiz bizleri çok heyecanlandıran aynı zamanda zorlayan projelerimizden biri. Daha çok spesifik bir seyirci kitlesine hitap ettiğimiz bu projemizde, Modern Müziğin Tahta Nefesli Beşli için yazılmış olanlarının en iyilerini seçtik. Bu projemiz ile genç modern Türk bestecilerine ilham vermeyi de amaçladık. "Sesin yolculuğu" adlı Modern Türk Müzik festivaline birden fazla kez katıldık.
Zeynep _ 11. yılınız ve Anadolu Nefesli Beşlisi’nin önümüzdeki dönem hangi projeleri var?
ANB _ Evet neredeyse 11 yıldan beri beraber projeler üretmeye devam ediyoruz. Bu sıralar gündemimizde Çocuklar için yaptığımız projeler ve Senfoni Orkestralarına solist olarak davetler var. Şartlar el verdikçe yeni projelerimizi de hayata sırasıyla getireceğiz. Albüm çalışmalarımızı da yine uygun şartlar yakalandığında başlatacağız.
Zeynep _ Başarılı bir kariyer inşa etmeyi umut eden Genç Müzisyenler için neler söyleyebilirsiniz?
ANB _
‘’Başarılı bir kariyer umut eden gençlere ilk söylenecek ve son söylenecek aynıdır. Yılmadan azimle çalışıp araştırın...’’
ANADOLU NEFESLİ BEŞLİSİ
Anadolu Nesfesli Beşlisiile Röportaj
Aralık 2024
Teşekkürlerimizle,
Zeynep Şebnem Çağlayan DÖK
Müzik Sanat Röportajları
@dergimuziksanat
Anatolian Wind Quinted
Kendisiyle gerçekleştireceğimiz röportajımızda, besteleri, albüm ve kitapları, yeni projeleri ve müzikal yolculuğundan konuştuk.
Zeynep Dök _ Sanatınızı çok yönlü icra ediyorsunuz. Müzikal yolculuğunuzda iz bırakan bir anıyı bizimle paylaşır mısınız lütfen?
Anjelika Akbar _ Sanırım bir konser sonrası ilginç bir teklif hayatımı en çok etkileyen olanlardan biri oldu. 10 yaşında idim ve halihazırda yapmış olduğum onlarca bestem vardı, hem piyano, hem koro, hem de farklı enstrümanlar ve oda orkestrası için. İşte bir konserde benim Oda Orkestrası için yazdığım bestem seslendiriliyordu (ben besteci olarak dinleyiciler arasında salonda idim). O zamana kadar 6 sene boyunca piyano eğitimi alıyordum (annemden aldığım eğitim hariç) ve kendim besteler yapıyordum. Konser sonrasında öğrendim ki, efsanevi besteci, müzik pedagogu Prof. Boris Zeidman benim bestem ile çok ilgilenmiş ve benimle tanışmak istemiş. Biz hemen tanıştık ve benim kendi bestecilik sınıfına öğrenci olarak davet etti. Bu, bestecilik anlamında benim için bir dönüm noktası oldu. Daha önce piyano alanında, daha sonra hem piyano, hem de bestecilik alanında çok kıymetli hocalarım oldu. Fakat 10 yaşında iken olmuş bu olay müzik hayatımda özel yerinde bulunuyor, güçlü bir ivme olarak.
Zeynep _ Dünyanın bir çok ülkesinde konser verdiniz. Birlikte sahne alma şansını kimlerle yaşadınız?
Anjelika Akbar _ Sahnede ve projelerde birlikte çalışmayı çok seviyorum. İnsanlarla kolay iletişim kuruyorum ve birlikte aynı yönde ilerlemek bana hep büyük mutluluk veriyor. Sadece sahnede değil, stüdyolarda veya farklı sanatsal platformlarda olan işbirlikleri çok özeldir benim için. Bazıları benim için çok özeldir: Djoke Winkler Prins, Emil Tabakov, Antonio Pirolli, Rengim Gökmen, Shankar Bhattacharya, Yinon Muallem, Hakan Aysev, Zara, Erkan Oğur, Danila Popov, Hamdi ve Mehmet Akatay... Aynı zamanda albümlerimin kayıtlarında birlikte çalıştığım Prof. Helge Yörns (Herbert von Karajan'ın birlikte çalıştığı efsanevi tonmayster), Leo de Klerk, Pieter Snapper, Reuben de Lautour, Yuriy Ryadchenko.
Zeynep _ Bestelediğiniz kaç eser var?
Anjelika Akbar _ Besteleri çok küçükken yapmaya başladım, 4.5 yaşında iken artık oluşmuş ve notaya alınmış bestelerim vardı. Zaman içinde büyüklü küçüklü yüzlerce bestem oldu, enstrüman solodan senfonik bestelere, film ve belgesel müziklerinden sözlü şarkılara kadar. Em som 500 sayıda bıraktım, dahasını artık saymayı bıraktım.
Zeynep _ En çok gurur duyduğunuz eserleriniz hangileri?
Anjelika Akbar _ Benim "gurur duyma" mekanizmam hiç yok. Kendim ile asla gurur duymam, bunu lüzumsuz ve aslında bencilce bulurum. Kendimi ne kadar biliyorsam, besteler yapıyorum ve bu, benim hayat ile kurduğum bir ilişki biçimi, bir iletişim dilidir. İçimden geldiğince ve aşk ile yapıyorum ne yapıyorsam, ve bunlarla gurur duyma ihtiyacı duymuyorum.
Zeynep _ Müzik bestelerken, daha çok nelerden ilham alıyorsunuz?
Anjelika Akbar _ İnsan olarak nelerden en çok etkileniyorsam, kalbime en çok ne dokunuyorsa onu müzik diline tercüme ediyorum bir nevi. Bu bir olay olabilir, bir insan, bir edebiyat yapıtı, tablo, bir cümle veya bir bakış...
Zeynep _"Gençlik Albümü" (Anjelika Akbar- Rosenbaum Album Pour La Jeunesse) piyano için 12 eserden oluşuyor. Ayrıca notaların Fransa'daki yayınlanması da sizin için önemli olmalı?
Anjelika Akbar _ Benim için güzel bir çalışma oldu, basamak basamak piyano ustalığı seviyeleri olarak orta zorlukta başlayan ve virtüözüte isteyen besteler olarak 12 beste oldu. Fransa'da yayınlandığında da sevinmiştim, oradaki gençlere bestelerimle dokunmak, ulaşmak güzeldir.
Zeynep _ Hangi filmler için besteler yaptınız? Ve bir film projesi için müzik bestelemeniz gereken bir zamanı anlatır mısınız lütfen?
Anjelika Akbar _ Film için müzik bestelemeyi çok seviyorum ve bunun için ayrıca SSCB'de eğitim zamanında ayrı bir süreç yaşadım, alıyor olduğum bestecilik eğitimimim yanı sıra. Çocukluktan beri film ve tiyatro müziklerine özel bir ilgim vardı ve özel olarak bu alanı araştırıyordum. Sevgili Alexander Berlin'den ve Rumil Vildanov'dan bu alanda almış olduğum yönlendirmeler eşsizdir.
Fakat senaryolara karşı çok hassasım, insan olarak da çok hassas olduğum gibi. Kalbime uygun olmayan bir senaryoyu anında reddediyorum, çokça senaryo bana gönderilmesine rağmen. Böylece Türkiye'de sadece şimdiye kadar iki senaryo gönlüme göre oldu ve bu iki film için müziklerini besteledim.
"Beni Unutma" /senaryo: Burak Göral
"Yol Ayrımı" /senaryo: Yavuz Turgul
Ayrıca birkaç belgesel için müzik çalışmalarım oldu, ve başka ülkelerde birkaç film için benim müziklerim kullanıldı (ama onlar halihazırda daha önce bestelemiş olduğum ve özel olarak film için bestelemediğim, seçilen müzikler idi).
Senaryoyu okuduğumda kalbimden onay geldi ise, senaryo bitiminde zaten duygusal bir genel iç senaryo hazır oluyor. Sonra tekrar tekrar defalarca okurken filmin bir nevi duygu şemasını çıkartıyorum, ve de kendim için ses ve sessizlik olması gereken bölgeleri. Ve aynı zamanda karakterlerin ve atmosferin müzik dokusu içimde oluşmaya başlıyor, enstrüman seçimini sonradan değil, aynı anda yapıyorum, içimde hazır partisyon olarak duyuyorum ve sadece kağıda dökmek kalıyor.
Film kaba hazır taslak olarak bana gelince detayları ve saniyeleri son olarak netleştirip stüdyoya giriyorum.
Zeynep _Her insan bir bestedir kitabınızın müzikal uyarlaması gibi Ahenk 432 albümünüzü düşünebilir miyiz?
Anjelika Akbar _ Evet, çok doğru, tam olarak öyle oldu. Kitapta altını çizdiğim bazı önemli konuları pratik olarak, bu sefer söz ile değil ses ile aktarmış oldum.
Zeynep _ 14 albümünüz yayınlandı, yeni albüm çalışmanız ne zaman?
Anjelika Akbar _ Hali hazırda 3 albüm ve 1 single albüm için materyal hazır (aslında daha fazla, çünkü çoğu bestelerim albümleştirilmiş değil, ama bunlar şu anda en çok kaydetmek istediklerim). Sırasıyla kaydedip çıkartacağım.
Zeynep _"Kalbimde Olan" isimli son çıkan şiir kitabınızdan okurlarımıza bahseder misiniz?
Anjelika Akbar _ Bu kitabımdaki yazılara "şiir" ismini koymadım, onlara "akışlar" dedim. Onlar, yaşadıklarımın, gözlemlediklerimin ardından içimde doğan sözler, cümleler idi; anlık, spontane bir şekilde geliyordu, ve o anda o "akan" satırları anında, hiç başka bir yere not almadan, düzeltme yapmadan doğrudan Facebook, bazen de Twitter sayfalarıma yazıyordum, bazılarını ise sadece hafızamda tutuyordum, yazmadan... Sayfalarda yazdıklarımı okuyanlar yoğun olarak bu "akışların" kitap formatında yayınlanması ve çok kişiye ulaşması gerektiğini bana çokça mesaj yolladı zaman içinde. Sonunda karar verdim, geriye dönük arama yapıp, seneler içinde yazdıklarımı toparladım. O mecralara yazarken başka bir yere not almıyordum, kopyalamıyordum. Onlara anlık doğaçlamalar olarak bakıyordum, okuması gerekenler o anda okur ve bu akış bir daha hatırlanmaz, gider diye bakıyordum aslında. Ama okurlarımın ricasını kıramadım ve bu akışları sonunda kitap haline getirdim.
Yazar veya şair değilim, her ne kadar yazıyor olsam dahi. Sadece içimden geldiği için, sözlü paylaşım aktarmak istediğim için yazıyorum, kaygı veya beğenme beklentisi de olmadan...
Kitapta en çok aşk konusu var. Bu çağda insanlar genellikle bencilce "beni sevsinler, ben sevileyim" diye beklerken, az kişi sevmeye odaklı. Sevilmek değil sevmek önemli olan. Ve onu karşı taraftan beklemek değil, verebilmek önemli. Sevebildiğimiz kadar var olmak, sevildiğimiz kadar değil. Bu demek değildir ki, herkesi ve her şeyi seveceğiz. Karanlık ve kötü, bilinçli olarak kötülük yapan ve öyle yaşayan birilerini sevmek ve kabul etmek zorunda değil insan, çünkü insanın ve insanlığın ana amaçlarından biri kaosu kozmosa, düzensizliği düzene ve ahenge getirmek. Ahenksiz, çirkin, kötülük için yapılan kötülüğe "evet" demek zorunda değil, ve onu reddederken tam da ahengi ve hayatı sevdiği için reddeder. Bu, ve bunun gibi düşünceler ve duygular bu kitabın irdeleme çerçevesini oluşturdu.
Zeynep _"Ayvazovski'nin İstanbul'u" ve "Pitoresk İstanbul" projeleri gibi yeni planlar var mı?
Anjelika Akbar _ Görsellik ve müzik birleşimi beni her zaman çok mutlu ediyor ve ilham veriyor. Sanırım evet, olacak.
Zeynep _TV programı da gerçekleştirdiniz, tekrar düşünüyor musunuz?
Anjelika Akbar _ Hazırlayıp sunduğum TV programım vardı "Anjelika Akbar ile SESLER" ve o program çerçevesinde 160'tan fazla program hazırladım, çok farklı alanlarından çokça değerli konuk ağırladım (edebiyat, sinema, müzik, tıp, bilim, iş dünyası). Ve evet, tekrar, daha farklı formatta hatta iki tane farklı TV programı projem var. Dilerim ki gerçekleşsin.
Zeynep _ Orkestra Şefliği eğitimi aldınız, ileri dönemde şeflik düşünüyor musunuz?
Anjelika Akbar _ Çocukluğumda istiyordum, ve aslında ruhumda ben orkestra şefiyim aynı zamanda... Ama fiziki olarak sanırım en azından şimdilik düşünmüyorum.
Zeynep _ Piyano Sanat Dalı eğitimi gören öğrencilere tavsiyelniz neler olurdu.
Anjelika Akbar _ Piyano Sanat Dalı eğitimi gören öğrencilere birkaç tavsiyem olacak: öncelikle günde tercihen 3 saatten fazla piyano çalmamak, bu tavsiye dev piyanist Sviatoslav Richter'in ve birçok önemli müzisyenin tavsiyesidir. Ikincisi, konserde ve hoca ile dersler dışında rutin çalışmalarda "konser performansı" yapmamak gerekiyor, ince ince her detay üzerinde çalışmak, işlemek gerekiyor yapabildiği kadarıyla. Üçüncü tavsiye, yeni esere başlarken bile ruhsuz çalmamak lazım, ilk deşifre anlarından itibaren kalbi ile, ruhu ile esere hayat vermek gerekiyor. Ve dördüncüsü, sahnede "ben" değil, "müzik" olmalı. O zaman kaygı veya heyecan olmuyor. Dar bir "ben" bilinci yerine geniş bir müzik nehri ortaya çıkıyor. Duygu ve düşünceler dolu dolu devam ediyor, ama kişisel hiçbir kaygı veya endişe kalmıyor.
Zeynep _ Röportaj davetimi kabul ettiğiniz ve zaman ayırdığınız için teşekkür ederim.
Anjelika Akbar _ Güzel sorularınız için ben çok teşekkür ederim, sevgilerimle.
Zeynep _ Son olarak, okurlarımıza önereceğiniz 3 sanat eserini bizimle paylaşır mısınız lütfen?
Anjelika Akbar _
*Anton Arensky - Piano Konçertosu op.2 (müzik)
*F.S. Oliver - "A Dweller on Two Planets" (edebiyat)
*Andrei Tarkovsky - "Solaris" (sinema)
Anjelika AKBAR ile Röportaj
Kasım 2024
Müzik Sanat Röportajları
Zeynep Şebnem Çağlayan DÖK
2013 yılında kurulan Nemeth Quartet, alanının seçkin kadın sanatçılarından oluşuyor.
Viyolonsel Sanatçısı Mutlu Varlık KOCAİLİ
Keman Sanatçısı Gülen Ege SERTER
Keman Sanatçısı Şeniz SERTER
Viyola Sanatçısı Pınar BASALAK
Türkiye’nin en aktif konser veren ve oda müziği gruplarından biri olan Nemeth Quartet, almış oldukları özel ödülleriyle de seçkin bir topluluk.
Bu röportajımızda kendileriyle, müzikal yolculuklarını, eğitim felsefelerini, genç müzisyenler için önerilerini, hedeflerini konuştuk. Söyleşimize zaman ayırdıkları ve davetimi kabul ettikleri için teşekkür ederim.
Zeynep Dök _ Müzikal eğitim ve müzikal yolculuğunuzu bize anlatır mısınız lütfen?
Mutlu Varlık Kocaili _ Nemeth Quartet kurulduktan sonra yani profesyonel olarak çalışmaya başladıktan sonra pek çok iyi müzisyenle çalışma fırsatımız oldu. Moskova’ya konser için gittiğimizde Tchaikovsky Quartet’in 1. keman üyesi Mikhail Gotsdiner ile çalıştık. Kendisi Gülen'in Rusya'da keman hocasıydı. 2020 yılında Amsterdam String Quartet Bienali’ne özel uzmanlık programı kapsamında davet edildik ve orada Joel Krosnick (Julliard Quartet’in 42 yıl boyunca çellistliğini yapmış), Richard Ireland (Royal Müzik Akademisi’nde oda müziğieğitmeni ve İngiltere’nin önemli oda müziği sanatçılarından biri), Isabel Charisius (2005-2008 yılları arasında Alban Berg Quartet’te hocasının yerini almış harika bir viyola sanatçısı) gibi çok iyi müzisyenlerle çalışma fırsatı bulduk. Bir de şu var ki; tabii dünyada ve ülkemizde birçok orkestra ile konserler veriyoruz.
Bu orkestralardaki müzisyenler ve çalıştığımız şeflerle farklı müzikal görüşlerle de tanışma fırsatı bulmuş oluyoruz. Gruptaki herkesin kendi kişisel gelişimi ve aldığı eğitimin de zaten gruba çok büyük bir katkısı var. Herkesin kendi hikayesi var aslında, fakat biz ortak bir hikaye anlatmaya çalışıyoruz. Dolayısıyla çok renkli ve eğlenceli bir sentez ortaya çıkmış oluyor. Kuarteti güzel ve keyifli kılan şey de aslında bu bence. Bunun dışında aldığımız ödüller de oldu tabii. 2017 yılında Andante Dergisi’nin düzenlediği Donizetti Klasik Müzik Ödülleri’nde “Yılın Oda Müziği Grubu” seçildik ve bunun dışında TİDE ve Rotary gibi önemli kurumlardan da “Meslek ve Hizmet Ödülleri” gibi birçok ödülü aldık. Bunlar da çalışmalarımızı sürdürürken bize mutluluk veren anlar.
Zeynep _ Nerede tanıştınız ve topluluğunuzun oluşumunu ne hızlandırdı?
Gülen Ege Serter_ Dört kişinin hayat yolculukları birbirinden farklı olsa da kesişen noktalar, benzer hedefler ve tutkular ile zamanlama bu oluşumun özeti sanırım. Coğrafi çıkış noktası ise
Eskişehir. Hepimiz eğitimimize Eskişehir Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuvarında başladık. Pınar bir sene sonra eğitimine İzmir’de ve Fransa’da devam etti, ancak yıllar
sonra Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Senfoni Orkestrası viyola grup şefi olarak Eskişehir’e döndü. Mutlu, ben ve Şeniz öğrencilik süresince birlikte oda müziği yapmaya başlamıştık bile, zaten grubun ismi de o yıllardan geliyor. Okul bitince herkesin yolu eğitim ve iş için başka yerlere düşse de hem çok yakın arkadaş olmak, hem daha önce belirttiğimiz tutkular, hem Eskişehir bizi birlikte çalmak için bir araya getirdi.
Bu yıl 10. yılımız. Mutlu Bursa’da yaşıyor ve on yıldır her hafta Bursa-Eskişehir yolculuğumuz aynı tutku ve tatmin ile devam ediyor. Yorulduk mu; Hayır. Grubun adı öğrencilik yıllarından geliyor demiştik. Değerli hocalarımız Istvan ve Katalin Nemeth, Mutlu ve beni müziğe başlatan, daha ilk senemizde boş tel çalarken bile birlikte çalmanın, dinlemenin, birbirini dinlemenin önemini, tadını bize öğreten kişilerdir. Ne yazık ki 20 Mart 1995 tarihinde bizim oda müziği dersimize gelirken trafik kazası nedeniyle iki hocamızı da kaybettik. Grubun ismi onların anılarını ve oda müziği sevgilerini yaşatmak için seçilmiştir.
Zeynep_ Her bir kişinin gruba getirdiği güçlü yönler nelerdir?
Şeniz Serter _ Doğamız gereği hepimiz birbirimizden farklıyız, bizi de renkli kılan bu farklılıklar. Bunu kendi aramızda da sıkça dile getiriyoruz ve böyle olmak çok hoşumuza gidiyor. Provalarda, günlük hayatta, eser karar verirken, hayata olan farklı bakış açılarımızla ortak bir işte buluşuyoruz ve bizi güzel kılan de bu özelliklerimiz. Hepimiz aynı ya da benzer karakterlere sahip olsaydık bu işi devam ettirmemiz zor olabilirdi. Bu anlamda disiplin, enerji, pratiklik, çalışma motivasyonu, sakinlik, programlama, iş bitiricilik, araştırmacılık bir noktada buluşuyor ve ortaya dengeli bir oluşum çıkıyor.
Zeynep _ Beethoven'in tüm yaylı dörtlülerini kaydetmeyi düşünüyor musunuz?
Mutlu Varlık _ Beethoven bizim kuartet olarak çalışmayı çok sevdiğimiz ve birçok kuartetini de çalıştığımız bir besteci, fakat tüm kuartetlerini kaydetmek için henüz erken diye düşünüyoruz.
Zeynep _ Turne programlarınızda birlikte geçirdiğiniz en güzel anılarınızdan biri nedir?
Şeniz Serter _ Dördümüz birlikte vakit geçirmeyi çok seviyoruz. Konser için bir araya geldiğimizde güzel zaman geçiriyoruz ve çok gülüyoruz. Bu bizim için büyük bir şans. Bu dostluğun müziğimize de yansıdığını düşünüyorum. Tek bir anı olarak değil, fakat konser için gittiğimiz farklı şehirlerde dostlarımızla, bazen yeni tanıdığımız güzel insanlarla, çoğu zaman da dördümüz birlikte geçirdiğimiz her andan çok keyif alıyoruz. Geçtiğimiz yıl yer aldığımız İstanbul Müzik Festivali kapsamında verdiğimiz konser ve arkasından aynı proje ile İngiltere ve Hollanda’ya gittiğimiz turnelerde birlikte unutulmaz anlar yaşadık. Bu festivallerin büyülü atmosferi bizi bir yandan çok mutlu ediyor, diğer yandan yaptığımız işin ne kadar doğru olduğunu, müzik yapmayı aynı derecede isteyen ve ortak noktada birleşen insanlarla birlikte iş yapmanın ne kadar büyük bir ayrıcalık olduğunu hatırlatıyor.
Zeynep _ 2024 albüm hikayesini bizimle paylaşır mısınız lütfen?
Pınar Basalak _ Bu albümün hikayesi şöyle; pandemi döneminde bizden birçok online konser istenmişti. Bunlardan bir tanesinde de bu eseri çalmıştık. Yani bu albüm bir canlı konser kaydı aslında, stüdyoda hazırlanmış bir albüm kaydı değil. Tabii ki profesyonel mikrofonlarla kaydedildi ama online bir konser için yaptığımız tek seferlik bir kayıt aslında. Sonrasında Nemeth Quartet’in 10. yılında elimizdeki bu güzel kaydı bir albüm olarak çıkartalım, anılarda kalsın istedik.
Zeynep _ Enstrümanlarınızı özel kılan nedir?
Pınar Basalak _ Ayhan Damcıoğlu yapımı ve kendisinden aldım. Yaklaşık 35 senelik bir enstrüman. Daha önce kapasitesi çok kısıtlı bir enstrümanım vardı, bu enstrümanımın yumuşacık bir tonu var. Onun için uzun yıllar birlikte yol alıyoruz ama elbette müzisyenler her zaman çok daha iyi arayışlar içinde olurlar, bu arayış yaşam boyu sürer.
Umuyorum biz de hayalimizdeki tanı, rahatlık ve konfor elde edebileceğimiz bir yol arkadaşına ulaşabiliriz.
Müzisyenlerin enstrüman yolculuğu yaşam boyu devam eder. Ses arayışı geliştikçe enstrüman arayışı bitmez.
Şeniz Serter _ Enstrümanların değeri birbirinden farklıdır ve herkesin enstrümanı kendine göre özeldir aslında. Ben yaklaşık olarak on yıldır bu kemanla çalıyorum.
O dönemde Amerika'dan Türkiye'ye gelen bir saz. Zaman zaman farklı renkler aramak için Türkiye'nin önemli yapımcılarından sevgili arkadaşım Ahmet Ali Çakır ile ses arayışlarında bulunuyoruz. Enstrümanlardan çıkabilecek sese göre üzerinde denemeler yapmak, onun sınırlarını zorlamak, reçine, tel veya üzerinde kullanılan malzemeyi ona göre seçerek farklı ses renklerini arayıp bulmak çok heyecan veriyor bana. Bizim işimizi sonsuz kılan da sanırım bu.
Mutlu Varlık _ Biz müzisyenler enstrümanlarımız ile duygusal bağ kuruyoruz farkında olmadan. Daha iyisini bulduğumuz zaman bir önceki enstrümandan ayrılmak gerçekten zor oluyor. Bende çok eski 1700'lü yıllardan kalma Fransız bir saz vardı, fakat sazın ön tablasında çok fazla çatlak mevcuttu ve sürekli bakıma giriyordu. Sorun çıkmaya başlayınca Mehmet Yüksel'den benim için bir saz yapmasını rica ettim. Yapımın her aşamasında konuştuk, görüştük, denedim ve şu an çok memnunum bu sazdan. Çok daha iyileri için artık sponsorlara ihtiyacımız olur diye düşünüyorum.
Gülen Ege Serter _ Benim enstrümanımı en özel kılan şey bir yıl boyunca çok çaba göstererek arayıp bulmuş olmam. Moskova'ya bir yarışma kazandığım için üniversitenin bana verdiği enstrümanla gitmiştim. Ancak her ne kadar aynı üniversitenin çalışanı olsam da öğrenciliğim bittiği için dönemin yöneticisi bana enstrümanı geri vermemi söyledi. Bir anda Moskova'ya okumaya gitmişken enstrümansız kaldım.
İlk enstrümanıma da artık geri dönemezdim. Başlangıçta bir enstrüman kiraladım, devamında ise Moskova metrosunun iki saat uzaklıktaki duraklarında inip tanımadığım, bilmediğim luthierlerin evlerine giderek çılgınca her gün enstrüman aradım. Sonunda burnumun dibinde çıktı. Okuldaki bir öğrenci eksperlerin bana söylediği kadarıyla 1700'lerin sonu Kuzey İtalya'da yapılmış bu enstrümanını satmaya karar vermiş. O zaman öğrencisi olduğum profesör Mikhail Godsdiner’e danışarak şimdiki kemanımı aldım. Enstrümanımın sesini, bana sağladığı kolaylıkları çok seviyorum. Bunun yanında Mutlu’ya da katılıyorum, bir sponsorluk olsa bu enstrümanda yaşadığım mutluluğu daha üst seviyeye taşıyacak olanaklara sahip bir enstrümanla çalışmayı tabii ki çok isterim.
Zeynep _ Yıllardır birlikte çalışıyorsunuz aynı zamanda akademisyen ve eğitmensiniz öğrencilerinize öğretme felsefeleriniz nedir?
Gülen Ege Serter _ Bence eğitimde en öncelikli yaklaşım; var olan ders saati süresince mutlaka öğrenciye ulaşmaya çalışmak. Hayatınızda zorluklar da olsa, yorgun da olsanız o
öğrencinin dersinin her dakikasında ona bir şey öğretmek için bilginizin yanı sıra tüm enerjinizi de vermek, bilgiyi o öğrenci özelinde nasıl öğreteceğimizi sorgulamak, farklı
farklı yöntemler denemek benim öncelikli eğitim felsefem. Bunlara ek olarak konservatuvar eğitimini özel kılan şey öğretmenin konser deneyimlerini öğrencilere aktarabilmesi, yüzyıllardır süregelen usta çırak ilişkisini devam ettirmesidir.
Nemeth Quartet’le Türkiye’nin ve dünyanın farklı farklı sahnelerinde, senfoni orkestrası eşlikli, oda orkestrası eşlikli, kuartet olarak, kentet olarak verdiğimiz çok sayıdaki konser tecrübesi öğrencilerimize aktardığımız en özgün bilgilerin kaynağıdır.
Nemeth Quartet ve eğitmenler olarak bir dileğimiz de öğrencilerimizin bizlerin yaptığı fedakarlıklar sonucunda bu sahnelere gittiğimizi görmeleri ve dört farklı karakterin aslında bir arada ne kadar güçlü iş çıkarabileceğini görüp yaptıkları işin ve oda müziğinin güzelliğinin farkına varmalarıdır.
Zeynep_ Quartet kurmayı hedefleyen genç müzisyenlere önerileriniz neler olurdu?
Şeniz Serter _ Bir oda müziği grubu kurmak zor değil aslında. Bu işi seven biri için iyi bir enstrümancı ya da sevdiğin, birlikte sıkça zaman geçirdiğin müzisyenlerle grup kurmak ve konser vermek keyif verir insana. Fakat oluşumu uzun yıllar devam ettirmek büyük bir emek gerektiriyor. Dünyadaki köklü oda müziği gruplarına baktığımızda da verilen emeği ve yaşanan zorlukları görüyoruz.
Bu işe başlayıp sürdürebilmek için yalnızca iyi bi enstrümancı olmak yetmiyor. En başta disiplin, saygı, insan ilişkileri, sabır, anlayış bu işin olmazsa olmazı. Her alanda birlikte iş yapmak zordur, fakat insan bunun güzelliğini gördüğünde hayatı renklenir ve başka bir gözle bakmaya başlar. Nemeth Quartet de bizim için öyle. Birlikte güzel zaman geçirmemizin dışında dünyanın dört bir yanını görme şansımız oluyor ve bu şansı yaratmak için büyük emek veriyoruz. Türkiye'de uzun soluklu oda müziği gruplarının daha da çoğalmasını heyecanla bekliyoruz.
Zeynep _ Lütfen, okurlarımız için tavsiye edeceğiniz sanat eserleri paylaşır mısınız?
‘’İnsan sesinin mükemmelliğini duymak ve insan bedeninin sınırsızlığını görmek için Vivaldi'nin Il Guistino Operası’ndan “Vedro con mio dilletto” aryasını Philippe Jaroussky ve Ensemble Matheus’tan dinleyebilirsiniz.’’ Gülen Ege Serter
‘’Fransız müziğini dinlemek ve yorumlamaktan çok keyif alıyorum. Bu soruya Emre Elivar’ın Debussy Clair de Lune yorumu olarak cevap verebilirim. ‘’ Pınar Basalak
‘’Çok çeşitli müzik türleri dinlemeyi seviyorum. Ama özellikle klasik müzik dersek, Bach, Beethoven ve Rachmaninov’un eserlerini çok büyük keyifle dinliyorum. Çağdaş dönem pek bana hitap etmiyor. Gençlere dinledikleri eserlerin dönemleri ve bestecileri ile ilgili araştırma yapmaları öneririm ve 1 eserse önereceğim Rachmaninov piyano konçertosu no 2 diyorum. Hiç bıkmadan defalarca dinleyebilirim.’’
Mutlu Varlık Kocaili
‘’Keman sanatçısı, aynı zamanda besteci E. Ysaye’ni müziğini çok seviyorum.
Dinlemeye doyamadığım, kemanda bambaşka renkleri duyabildiğimiz en güzel eserinden biri; keman sanatçısı F. P. Zimmermann ve piyanist E. M. Strabbioli’nin yorumladığı Poeme
Elegiaque Op. 12'’ Şeniz Serter
Nemeth Quartet ile Röportaj
Kasım 2024
Teşekkürlerimizle,
Zeynep Şebnem Çağlayan DÖK
Müzisyenler ile Röportajlar
Müzik Sanat Röportajları
Dergimuziksanat.com
Opera Sanatçısı Selmin GÜNÖZ'ü solist sanatçılığının yanı sıra, Şan Pedagogu ve öğretim üyesi olarak tanıyoruz. Ayrıca birçok STK'da yönetim kadrolarında çalışan Günöz, ”Yaşamımdaki en önemli proje” olarak nitelendirdiği Barış Çocuk Senfoni Orkestrasını 2015 yılında kurdu. 2 Yıl kişisel çabalarıyla yürüttüğü projeyi desteklemek için ise 2017'de Barış Çocuk Orkestrası Koruma ve Geliştirme Derneği'ni kurarak gönüllülerin katılımını genişletti. Halen derneğin kurucu başkanı, genel koordinatörü ve sanat direktörü olarak çalışmalarına devam ediyor.
Bu röportajımızda, Sayın Günöz ile "Barış Çocuk Orkestrası" sosyal sorumluluk projesini, amaçlarını, kurulduğu günden bugüne gelişmeleri ve ileri dönem hedeflerini konuştuk. Röportaj davetimi kabul ettiği ve zaman ayırdığı için kendisine teşekkür ederim.
Zeynep Dök_ Müzikal kariyerinizdeki en önemli anılardan birini bize anlatır mısınız lütfen?
Selmin Günöz _ Her biri birbirinden değerli anılarım var. Sahne öyle değişik bir yerdir ki, orada canlandırdığınız karakter sizinle bütünleşir, Oyun boyunca o büyülü ortamda, canlandırmakta olduğunuz kişi olursunuz. Sanat yaşantım boyunca farklı sahnelerde,(kaçar kez oynadığımın sayısını bilmiyorum)30 ayrı eserde baş rol oynadım, yurt içi ve yurt dışında sayısız konserler verdim ve bu arada iki kızımı büyüttüm. İçimde çok önemli bir iz bırakan bir anım şöyle: Küçük kızım henüz 4 yaşındayken bir gündüz oyunumu(matine) izlemeye gelmişti. Beni sahnede izlemeyi öyle çok istiyordu ki, bakıcı kızımızla birlikte ikisini oyuna getirdik. Konuşmaması, ortalıkta dolaşmaması konusunda da evde güzelce tembihledik (zaten çok söz dinleyen uslu bir çocuktu). O sırada Çardaş Prensesi adlı operette oynuyorum. Son perdeye kadar gayet sorunsuz izledi, eserin sonuna doğru salonda bir ağlama sesi çınladı ve bakıcı kızımız onu apar topar dışarı çıkardı. Ben sahnede soğuk terler döküyorum, eşim aşağıda orkestra çukurunda(viyola sanatçısıdır), o ayrı soğuk terler döküyor. Neyse oyun bitti, hemen yanına koştuk ve neden ağladığını sorduk; iç çeke çeke ağlamaklı sesiyle "Annem başka biriyle evleniyordu ondan çok üzüldüm, n'olur anne o adamla evlenme" diyerek ağlamasını sürdürdü. O temsili hiç unutamam. Ona, sahnedeki rol icabı sarılmalarımız öyle inandırıcı gelmiş ki akşam evde bile aynı şeyleri tekrarlayıp durdu kıyamam.
Zeynep_ Pedagog ve eğitimci olarak eğitim felsefeniz nedir?
Selmin Günöz _ Her öğrencinin öğrenme becerisi, algılama kapasitesi, kişiliği çok farklıdır. Öncelikle bunu gözetir, her öğrenciyle farklı eğitim yöntemleri uygulamaya özen gösteririm. Hacettepe ve Dokuz Eylül Üniversiteleri Devlet Konservatuvarlarında yaptığım öğretmenlik, sanatçı yetiştirmeye yönelik olduğu ve zorlu sınavlardan geçip seçilmiş öğrencilerle çalışıldığı için bu kategoriyi çok farklı tutacağım. Konservatuvarlardaki zorlu eğitim, opera bölümünde 18+ yaş grubu üniversite öğrencileri iledir ve akademik müfredata uyularak devam edersiniz .Ancak Barış Çocuk Orkestrası gibi bir oluşumda seçme sınavı yoktur. Sadece sosyoekonomik durumuna bakar ve koşullarımıza uygunsa gruba dahil ederiz. Yetenekli/yeteneksiz diye bir ayırım yapmayız. Bizimle birlikte olmayı, müzik yapmayı isteyen her çocuk kabulümüzdür. Durum böyle olunca iş çok farklı bir şekil alır. Öncelikle büyük bir sabır, zor yapan öğrenciyi yeteneksizliği ile yüzleştirmeme, her birinin öğrenme, algılama kapasitesine göre ilerlemek gerekir. Bunlara bir de, çocuğun kişiliği, özellikle sosyal ilişkilerdeki yapısı eklenince öğretmenlerimizin işinin ne kadar zor olduğunu görmemek mümkün değildir. Bu nedenle, öğretmenlerimizi seçerken bunları özellikle vurgular, buranın konservatuvar olmadığını hatırlatırım. Uygulamakta olduğumuz El Sistema modelini öğretmeye çalışır ve sık sık yolunda gidip gitmediğini kontrol ederim .Derslerimiz, çocukların seviyelerine göre üçer beşer kişilik gruplar halinde yapılır. Çabuk ilerleyen çocuk bir üst gruba dahil edilerek ilerlemesinin önü açılır. Eğitimimizde çocuğu konservatuvar veya farklı müzik eğitimi veren kurumlara hazırlamak gibi bir amaç/çaba yoktur. Ancak, böyle yetenekli çocuklar çıkarsa onlara el verir, Bu okulların sınavlarına da hazırlarız. Bugüne kadar böyle 3 çocuğumuz Dokuz Eylül Ün. Devlet Konservatuvarında, bir çocuğumuz Ege Ün. Devlet konservatuvarında, altı çocuğumuz da Güzel Sanatlar liselerinde okuma şansı yakaladı. Bu da bizi ayrıca çok mutlu ediyor.
Zeynep_ Barış Çocuk Senfoni Orkestrası'nın oluşumunu ve derneğinizin amaçlarını, bize anlatır mısınız lütfen?
Selmin Günöz _Venezuela’da yetmişli yıllarda, çocuklardaki suç oranının çok yüksek olduğu bir dönemde başlayıp, tüm dünyaya yayılan El Sistema modeli örnek alınarak kurulan Barış Çocuk Orkestrası, Kadifekale, İkiçeşmelik, Agora, Eşrefpaşa bölgelerindeki sosyoekonomik açıdan dezavantajlı çocuklardan oluşturulmuş bir müzik eğitim modeli, bir sosyal sorumluluk projesidir. Temel amacı, sanata erişim hakkı önündeki engelleri kaldırarak, mümkün olduğu kadar fazla çocuğa karşılıksız müzik eğitimi olanağı sağlamak, topluma yararlı bireyler yetişmesine katkıda bulunmaktır. Müziğin Barışı sağlamadaki tartışılmaz gücü burada çok önemli bir araçtır. Amaç ise çocukları sokağın tehlikelerinden uzak tutmak, uyuşturucu, alkol, sigara gibi her türlü kötü alışkanlıktan müzik aracılığıyla korumaktır. Çalışılan bölge, İzmir’in en fazla göç alan ,uyuşturucu kullanımının, çocuklardaki suç oranının yüksek olduğu bir bölgedir. Bilhassa bu bölge seçilmiştir. Eğitimimize başvuran çocukların önce, hangi enstrümanları çalacaklarına karar verilir. Bu tamamen çocuğun fiziksel yapısına ve orkestradaki ihtiyaca göre öğretmenlerimiz tarafından belirlenir. Her çocuk haftanın iki günü küçük gruplar halinde enstrüman eğitimi alır. Şu an 137 çocuğumuzun küçük gruplar halinde haftada ikişer kez gelişiyle hafta boyunca pazar hariç her gün sabah ve öğleden sonra ders yapıldığını anlamışsınızdır. Bunlara ek olarak cumartesi günleri de büyük orkestra grubu toplanır ve orkestra dersi yapılır. Orkestrada çalabilmek için yeni başlayan öğrencilerin en az 2-3 yıl enstrüman eğitimi alması gerekir. Bu süre yetenek durumuna göre 5-6 yıl da sürebilir. Yani; kayıt olan çocuk hemen orkestra dersine giremiyor, önce çaldığı enstrümanı öğrenmesi gerekiyor.
Eğitimlerimiz sadece müzik üzerine olmayıp, müzikle birlikte insan ilişkileri başta olmak üzere, genel yaşam kuralları öğretilir. Çevresini temiz tutma, arkadaşlarına ve öğretmenlerine karşı saygılı olma, sorumluluk bilinci, kullandığı enstrümanın bakımı ve korunması vs.
Derneğimizde ayrıca gönüllü bir psikolog, ihtiyaç durumuna göre annelere ve çocuklara yardımcı olur. Gönüllü İngilizce matematik fen öğretmenlerimiz çocuklarımıza okullarında zayıf oldukları derslerde çocuklarımızı destekler.
Zeynep_ "1975 "El Sistema" "Toplumsal değişim için müzik." bir çok ülkede birçok amacıyla benzer proje için ilham verdi.
Selmin Günöz_ Evet.1975 yılında Venezuela'da başlatılan El Sistema modeli birçok çocuğu sokağın tehlikelerinden korumuş, uygulanan bölgelerde çocuklardaki suç oranlarında önemli ölçüde düşmeler sağlamış müthiş bir proje. Bu olumlu sonuçlardan sonra hızla tüm dünyaya yayılmış. Şu an her kıtada birçok oluşum var ve on binlerce çocuk bu eğitimden yararlanıyor. Biz de iki yıl önce uluslararası bu oluşuma El Sistema Europe üyesi olarak kabul edildik. Her yaz Avrupa'nın başka bir ülkesinde yaz aylarında düzenlenen uluslararası müzik kamplarına öğrenci göndermemizin yolu açılmış oldu. Geçtiğimiz yaz İtalya'da düzenlenen bu kampa biz de beş çocuğumuzu gönderme kararı aldık. Tüm masraflar için gerekli kaynakları bulduk, çocuklarımız müzikal olarak hazırlanmalarının yansıra özel gönüllü öğretmenlerimizle İngilizce dersleri aldılar. Her şeyimiz hazırdı fakat ne yazık ki İtalya vizesini alamadılar. Bu nedenle böyle muhteşem bir deneyimi yaşayamadılar. Ne kadar üzüldüğümü tahmin edemezsiniz. Gidebilselerdi, bir hafta çok farklı öğretmenlerle ve farklı ülkelerden çocuklarla birlikte eğitim alacaklar, haftanın bitiminde 160 kişilik dev bir çocuk ve gençlik orkestrasıyla konser verme şansını yakalayacaklardı. Ne yazık ki olamadı.
Zeynep_ 2015'te "Barış için Müzik" inancıyla sizin başladığınız bu özel projede, neler gelişti? Sanatçıların müzikal anlamda projenize destekleri oldu. Lütfen bahseder misiniz? Ve yıllar içinde Barış Çocuk Orkestrası'nın gerçekleştirdiği Ulusal ve Uluslararası kaç konseriniz oldu?
Selmin Günöz _ Sadece aile üyelerimizden ve yakın dostlarımdan gelen 20 adet keman bağışıyla projeye başlama kararı aldım. Kemanlarımız vardı ama çalışma mekanımız yoktu. Karar verdiğim bölgede sokak, sokak dolaşarak ücretsiz tahsis edilebilecek bir yer aradım. Bu mekanın, hizmet vereceğimiz bölgede olması gerekiyordu(yol parasının caydırıcı unsur olmaması için) ve bir gün, o çevrede Türk Eğitim Gönüllüleri Vakfının (TEGEV) bir çalışma birimi olduğunu fark ettim. Girip projeyi anlattım ve bana bir oda verip veremeyeceklerini sordum. Devlet Senfoni Orkestrasından bir keman sanatçısı arkadaşımı da ücreti karşılığında projede ders vermeye ikna ettim. 10 Gün sonra TEGEV'de bir odada çalışmalarımız başlamış oldu. Orada farklı eğitimler için ,aynı mahallelerden gelen çocuklar vardı. Duyuru panosuna astığım ilana ilk başvuran 20 çocuğu alarak eğitimlere başladım. Duyanlar akın etmeye başladı fakat elimizde başka enstrüman yok, o çocukları da geri çevirmemek için bütçemin yettiği kadar birkaç oyuncak trampet ve baget aldım ve ritim duyguları gelişsin diye onları da derslere kattım. Orkestra olabilmek için sadece kemanlar yeterli değildi tabii, çellolar, kontrbaslar, nefesli sazlar ve her biri için farklı branş öğretmeni gerekiyordu.2-3 Ay sonra Devlet Sanatçımız Gülsin Onay'dan proje yararına bir konser yapması için ricada bulundum. Projeden öyle etkilendi ki hemen kabul etti. Adnan Saygun Sanat Merkezinin ücretsiz tahsisini de sağladım ve bir hızla tüm salonun(1100 koltuk) biletlerini eşimin dostumun da yardımlarıyla satmayı başardık. Buradan elde ettiğim gelirle birçok enstrüman satın alıp öğretmenimizin ders ücretini ödedim ve yeni öğrenciler kabul edebildim. Bu konserde çocuklarımız da küçük bir parçayla sahnede yer aldı. Onların sahne kıyafetleri için de Odalar Birliği Başkanını ziyaret edip yardım istedim. Ayakkabıcılar Odası, Terziler Odası devreye girdi ve çocukları tertemiz birörnek kıyafetlerle sahneye çıkarabildik .Bu konserden sonra orkestramızın sayısı 40 a ulaştı.
Bu zorlu süreç 2 yıl boyunca projeyi anlattığım ve de bundan etkilenen eş dost bağışlarıyla devam etti, ikinci yıl da Yine çok değerli Devlet Sanatçımız İdil Biret ve Gürer Aykal'dan proje yararına bir konser yapmalarını rica ettim. O konserin biletlerinin de tamamını satınca biraz daha rahat bir nefes aldım ve bir dernek kurmaya karar verdim. Bu işe gönül veren yakınlarımla 2017 yılında Barış Çocuk Orkestrası Koruma ve Geliştirme Derneğini kurarak faaliyetlerimizi bu çatı altında yürütmeye başladık. Her yıl ünlü bir solist sanatçımız ve orkestra şefi davet ederek masraflarımızla başa çıkmaya çalıştık. Proje yararına konser yapmayı kabul ederek bize büyük destek sağlamış olan bu sanatçılarımızı burada da anmadan geçemeyeceğim.
Her biri uluslararası değerde olan bu sanatçıların (İdil Biret, Gürer Aykal, Gülsin Onay, Borusan Kuartet, Ayla Caymaz, Can Çakmur, Howard Griffiths, Burhan Öcal, Üç Tenor, Çağ Erçağ, Rengim Gökmen, Tolga Taviş, Can Okan) projenin gelişmesine katkıları çok büyük.
Zeynep_ Projenizin uygulama süreci nasıl?
Selmin Günöz_ Bu, tam anlamıyla "Sürdürülebilir Proje" niteliğinde bir girişim. Her an yeni öğrenciler geliyor ve yeni sınıflar açılıyor. Bu arada elbette ayrılanlar da oluyor. Alttan sürekli yeni öğrencilerle beslendiği için bu çok büyük sorun yaratmıyor ancak 5-6 yıl eğitim almış ve orkestrada en verimli olacağı zaman eğitimi bırakan çocuklar benim en büyük üzüntüm oluyor. Bu gibi durumlar genellikle çocuğun işe girmesi nedeniyle oluyor. Maalesef o bölgede çok sayıda "çocuk işçi" gözlemlemek mümkün. Ailelerin ekonomik durumları nedeniyle bunun önüne geçebilmemiz de mümkün olmuyor maalesef. 2025 de 10.yılımız dolacak. En zor süreçleri geçirdik, bundan sonrası için de ekonomik sıkıntıların üstesinden gelebildiğimiz sürece bu proje devam edecek. Etmeli. Bağışçılarımızın artması en büyük dileğimiz.
Zeynep_ Projenin ileriye yönelik hedeflerinden bahseder misiniz lütfen?
Selmin Günöz_ Büyümek, büyümek, büyümek. Hala eksik bölümlerimiz var .Enstrüman fiyatlarının çok yüksek olması, bazı çalgılara erişimimizi zorlaştırıyor. Açılan her bölüm, yeni bir öğretmen gerektiriyor. Yani bir müzik öğretmeni çağırıp her türlü çalgının eğitimini onunla yürütmek mümkün değil. Her çalgı ayrı bir uzmanlık alanı. Bu da ekonomik durumumuzla doğru orantılı bir durum. Yani para varsa, büyüme de var. Bunun için önce tanınırlığımızı sonra da bağışçı sayımızı arttırmamız gerekiyor ki büyüyebilelim. Maalesef İzmir'de hala bizi bilmeyenler çok. Çocuk Orkestrası olarak başladığımız yolda çocuklarımız bir yandan büyümeye başladı ve biz de yavaş yavaş Çocuk ve Gençlik orkestrası olma yoluna girdik. Bu büyüyen ve büyümekte olan çocuklarımızın orkestradan ayrılmadan Gençlik Orkestrası olarak da projede yer almaları en büyük dileğim.
Zeynep- "Barış ve Müzik" için eklemek istedikleriniz?
Selmin Günöz _ Müziğin barışı sağlamadaki önemli rolü tüm dünyada kanıtlanmış bir gerçek. Biz de bunu uygulamamızda çok net görüyoruz. İletişimlerinde çok ciddi sorunlar gördüğümüz bazı çocuklarımız müzikle yoğrulmaya başladıktan sonra son derece olumlu ilişkiler kurmaya başlıyor. Hem arkadaşlarıyla hem bizimle. Tabii ki evdeki durumları ile ilgili olarak velilerimizden aldığımız olumlu geri dönüşler de bizim için çok değerli.
Zeynep_ Ayrıca genç müzisyenlere tavsiyeniz nedir?
Selmin Günöz_ Profesyonel olan genç sanatçılar için söyleyebileceğim en önemli şey, bu tür sosyal sorumluluk projelerine olumlu yaklaşmaları ve destek vermeleri. Mesleki olarak zaten çok çalışmaları gerektiğini biliyorlar. Konservatuvarlardaki eğitim hep "çalışmazsanız yapamazsınız" mottosu üzerine kuruludur. Yeterince çalışmayanlar zaten maalesef bir şey olamadan yok olmaya mahkum. Benim iki kızım da İstanbul Devlet Senfoni ve Borusan Filarmoni orkestralarında keman sanatçısı. Bizim için bir ömür, onların eğitimlerinin aksamaması uğruna, kendimizi onlara göre planlayarak geçti. Planlı programlı yaşamak iyi bir sanatçı olmanın birinci koşulu . Ama "iyi insan" olmayı hiç akıllarından çıkarmadan.
Zeynep_ Klasik müziğin dinleyici kitlesini artırmak için neler yapılması gerektiğini düşünüyorsunuz?
Selmin Günöz_ Klasik müzikten zevk almak bir eğitim işi. Klasik müziği anlayabilmek ve zevk almak hiç kolay değil. Çünkü klasik batı müziği çok seslidir, dolayısıyla bizim kültürümüzdeki tek sesli müzikten sonra çok karmaşık gelebilir ve bu doğaldır. Çocukluktan başlatılan bir müzik dinleme adabı, eğlence müziği ile klasik batı müziğinin ayrı düşünülmesi gerekliliği, her türlü sanattan tat almak için gerekli alt yapı, birikim, hepsi çok önemli. Ben size çocuklarımızdan biriyle yaşadığım bir konuşmayı aktarayım: O sıralarda çocuklara Şostakoviç vals çalıştırıyoruz. Tabii ki bir derste öğrenilmiyor. Birkaç ders geçip de çocuk evde de bu eseri çalmaya başlamış. Bir dersin bitiminde bana şöyle söyledi: "Öğretmenin biliyor musunuz, ben her gün evde bunu tekrar ediyorum, annem de öğrenmiş ve artık yemek yaparken hep bu şarkıyı söylüyor." Bu benim için öyle çarpıcı bir sonuç ki, heyecandan ve mutluluktan uçabilirdim. Müziğimiz, verdiğimiz eğitim, evdeki anneye kadar gitmişti.Yani; topluma iyi olanı, kaliteli müziği verirsek karşılığını mutlaka alırız. Keşke tüm çocuklarımızı eğitebilsek, onlar da bunu anne babalarına aktarabilse.Ne yazık ki okullarımızda yeterince müzik eğitimi yok. Bize gelen çocuklar sorduğumda, müzik derslerinde test çözdüklerini söylüyorlar.
Zeynep_ 2025 yılı konser programı, etkinliklerinizden bahseder misiniz lütfen?
Selmin Günöz_ 2025'te kutlayacağımız 10. Yılımızı kutlama konserimizde solistimiz, bize ilk gönüllü konseri yapan çok değerli sanatçımız Gülsin Onay olacak. Etkinliğimiz, 22 Mart 2025 tarihinde yine Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezinde(AASSM) olacak.
Barış Çocuk Orkestrası Koruma ve Geliştirme Derneği'nin web sitesi
http://www.bariscocukorkestrasi.com/
Instagram Hesabı
@bariscocukvegenclikorkestrasi
Facebook Sayfası
https://www.facebook.com/share/fYFLLABy2RY5r4nq/?mibextid=qi2Omg
Selmin GÜNÖZ ile Röportaj
Kasım 2024
Müzik Sanat Röportajları
Zeynep Şebnem Çağlayan DÖK
Müzisyen Zeynep Keleşoğlu, Orchestra’Sion ve Gedik Filarmoni Orkestrası’da solo flütist, İstanbul Devlet Senfoni Orkestrasında da flüt sanatçısı olarak, ana enstrümanı ile de orkestra kariyerine devam ediyor. Ayrıca oda müziği ve solo çalışmalarını sürdürüyor.
Zeynep Keleşoğlu'nun (flüt) , Orçun Orçunsel (piyano) ile birlikte hazırladıkları ve Ağustos 2024'te Sony Music etiketiyle yayınlanan "Pâyidar" albümü ise bu yılın öne çıkan albümlerinden biri olarak da biliniyor.
Müzikal kariyerini konuştuk, röportaj davetimi kabul ettiği için kendisine teşekkür ederim.
Zeynep Dök _ Flüt ne zaman çalmaya başladın? Müzikal yolculuğunu anlatır mısın lütfen?
Zeynep Keleşoğlu_ Klasik müziğe ilgim 5-6 yaşlarımdayken annemin beni operaya götürmesiyle başladı. Annem müzik öğretmeni, babam da müzisyendi ve müzikle iç içe olmam büyülenmeme yetti sanıyorum. Küçük yaşlarımda ailede boşanma ve bir takım problemler konusunda destek almam için katıldığım terapide müzikten başka bir şeye ilgim olmadığı ve bu konuda harekete geçilmesiyle ilgili bir yönlendirilme sonunda ilkokulu bitirince konservatuvar sınavlarına girdim ve 11 yaşımda flüt öğrenmeye başladım.
ZD _Flüt Sanat dalına yönelmenizde neler ve kimler (öğretmenlerin) etkili oldu?
ZK_ Konservatuvara girdiğimde flüt çalmak gibi bir hayalim yoktu. Piyanist olabilmeyi ummuştum ama Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda flüt öğretmenden biri olan sevgili Ayla Uludere beni flüt bölümüne seçti ve Halit Turgay ile çalışacağımı söyledi. Hem hocamla, hem de flüt ile böylelikle tanıştım ve o günden itibaren bir flütist olmaktan çok bir müzisyen olmak için heyecan duymaya başladım.
ZD_ Müzikal kariyerin ve çaldığınız flütler hakkında bize bilgi verebilir misin?
ZK_ Konservatuvarda sanat dalımız flüt oluyor, yani flüt eğitimi alıyoruz ve flütist oluyoruz. Ancak flüt ailesi içinde orkestrada da çaldığımız çeşitli boylarda flütler var. Bunlardan biri olan piccolo (küçük flüt) ile okul orkestrasında çalmaya başladığımda tanıştım. O zaman provaya geç kaldığım için üstüme kalan piccolo partisi, benim için profesyonel hayata açılan kapı oldu. Sonradan bu çalgıyla neredeyse bir piccolo sanatçısı olarak tanındım. 16 yıldır ülkemizin en iyi orkestralarından biri olan Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası’nda solo piccolist olarak çalıyorum. Piccolo, flütten bir sekizli (oktav) daha ince olan sesiyle, parlak ve keskin bir tınıya sahiptir. Orkestradaki en yüksek sesleri piccolo verir, bu da eserlere dramatik bir renk katar. Piccolonun karakteristik sesi özellikle güçlü ve dinamik pasajlarda dikkat çekiyor; aynı zamanda müziğe belirgin bir parlaklık ve enerji katıyor. Ancak, sadece keskin ve güçlü değil; aynı zamanda gizemli ve yumuşak tınılarıyla da dinleyiciyi derinden etkileyebiliyor. Bu zıt özellikleri kontrol etmek ve piccoloya nüanslı bir ifade kazandırmak zordur. Piccolonun kendine has karakteriyle orkestradaki renk paletini zenginleştirmek benim için büyük bir zevk.
Tabii bir yandan da Orchestra’Sion ve Gedik Filarmoni Orkestrası’da solo flütist, İstanbul Devlet Senfoni Orkestrasında da flüt sanatçısı olarak ana enstrümanım ile de orkestra kariyerime devam ediyor; ayrıca oda müziği ve solo çalışmalarımı sürdürüyorum.
ZD_ Lütfen, senin için özellikle değerli olan bir parçanın yorumlama sürecini anlatabilir misin?
ZK_ Çalacağım eser ne olursa olsun; bestecisi, dönem ve eser hakkında öğrenebileceğim her şeyi öğrendikten sonra bu bilgiler ışığında notaya gömülüp, anladığımı nasıl ifade edeceğimi bulmaya çalışıyorum. Kağıttaki her sembol ve işaret müziği okumaya yarıyor evet, ancak bir kitap okurken cümleler kafamızda nasıl farklı ses buluyorsa, müzik cümlelerini de böyle kuruyoruz. Müzik öğrenmemiz ve konuşabilmemiz gereken bir dil ve bu dili geliştirirken öğrencilik yıllarımda çalacağım eserleri bir sürü müzisyenden dinlemeye çalışır, usta olan insanların yorumlarını inceler; fikirlerini, hislerini anlamaya çalışırdım. Şimdiyse zaman zaman güvendiğim ve saygı duyduğum müzisyenlerin kayıtlarını incelesem de, aslında bundan özellikle kaçınmaya çalışıyorum. Öze yaklaşmak da, özgün olmak da bu şekilde daha mümkün oluyor. Besteciye ve hikayeye en yakın şekilde eseri ortaya koymak niyetiyle yaklaşıyorum ve kendi sesimi bulmama faydası oluyorÖzellikle de bir eseri ilk defa seslendirme şansına sahip olduğumda bu keyfi tam anlamıyla yaşayabiliyorum. Mesela geçtiğimiz yıl piyanist Orçun Orçunsel ile birlikte ilk kez bir albüm kaydettik ve ağustos ayında Sony Music etiketiyle yayınlandı. Cumhuriyetimizin 100. Yılı onuruna “Pâyidar” ismini verdiğimiz bu albümde 3 Türk bestecimizin eserlerinin ilk kayıtlarını gerçekleştirdik. Bunlardan biri “Seikilos Epitaph” Orçun Orçunsel tarafından bana ithafen yazıldı. Diğerleri ise Necil Kazım Akses ve Ekrem Zeki Ün’ün flüt sonatları. Daha önce kimseden dinlemediğim 3 esere can vermeye çalışmak hem çok cazip, hem de çok değerliydi. Aynı zamanda referans olacağı düşüncesi de büyük bir sorumluluk verdi. Albümde yer alan diğer eserler ise yüzlerce kaydı bulunan Hindemith Flüt Sonatı ve Bartok Rumen Halk Dansları gibi yüzlerce kaydı bulunan eserler. Hatta Bartok sayısız topluluk ve çeşitli enstrümanlar için düzenlenmiş. İşte burada da öze yaklaşmak ve kendi öz sesini bulmak dediğim kısma geliyoruz. Örneğin, Bartok’un eserini çalmadan önce, kendisinin bizzat köyleri gezip, türküleri ilk ağızdan derlediği fonograf kayıtlarını dinledim. Eseri kendisinin piyanonun başına geçip, nasıl bir havayla çaldığını buldum ve buna yakın durmayı tercih ederek; değişmiş, alışılmış, zamanla farklı enstrümanların çalış tekniklerine göre gelenekleşmiş yorumlara benzetmek istemedim.
ZD_ Önümüzdeki dönemde yeni albüm projeleri olacak mı?
ZK_ Evet, Orçun ile düşünüyoruz ama henüz tasarım aşamasında olduğumuz için içerikle ilgili bilgi vermem doğru olmaz.
ZD_ Flüt Sanat Dalı eğitimine devam eden genç yetenekler için masterclass çalışmalarına (derslerine) devam ediyor musunuz?
ZK_ Henüz kadrosu olmayan, düzenli para kazanma güvencesi olmayan bir müzisyenken bile fırsat sunulduğunda meslek olarak öğretmenlikten uzak durdum. Öğretmenlik kesinlikle zevkle, isteyerek, adanarak yapılması gereken bir şey ve bana göre değil. Ancak ustalık sınıfları bağlayıcı olmaması, zamanının çoğunu tüketmemesi ile öğretmenliği benim için daha sevilir hale getirebilecek bir yol. Öğrenciyken pek çoğuna katıldığım ustalık sınıfları az zamanda ustanın öğrenmek isteyene yardımının dokunabileceği, ufkunu açabileceği, yol gösterebileceği mecralar. Yakın zamanda böyle bir şeye ilk kez piccolo ile tecrübelerimi paylaşmak için davet edildim. Oldukça zevk aldım, faydalı olabildiğimi umuyorum. Devamının gelmesini isterim.
ZD_ Bir sanatçı olarak kendi gelişimini nasıl tanımlarsın?
ZK_ Sanatçı olarak gelişimimi sürekli bir dönüşüm süreci olarak tanımlarım. Müzikal kimliğim, deneyimlediğim her yeni eser, konser ve müzisyenle etkileşimim sayesinde şekilleniyor. Flüt ve müziğe olan bağlılığım derinleşirken, kendimi hem teknik, hem de duygusal anlamda daha özgür bir ifade alanında buluyorum. Her yeni proje, benim için bir öğrenme fırsatı oluyor. Müzikal sesimi her geçen gün daha derin bir içsel yolculukla keşfederken, dinleyiciyle daha güçlü bağlar kurmanın peşindeyim.
ZD_ Lütfen, okurlarımıza önereceğin 3 sanat eserini bizimle paylaşır mısın?
Zeynep Keleşoğlu
_ Gustav Mahler “Das Lied von der Erde” (Yeryüzünün şarkısı)
_ Dominique Appia “Entre les Trous de la Memoire” (Hafızanın Boşluklarında)
_ Kafka “Milena’ya Mektuplar”
Müzisyen, Flüt Sanatçısı Zeynep KELEŞOĞLU ile Röportaj
Kasım 2024
Teşekkürlerimizle,
Zeynep Şebnem Çağlayan DÖK
Müzik Sanat Röportajları
Dergimuziksanat.com
''2024 İstanbul Müzik Festivali’nin açılış konseri benim için çok özel bir deneyim oldu. Bu süreç, müzik kariyerimde önemli bir adım olarak gelişti. Bu tür büyük festivallerde yer almak, kariyerimdeki en önemli hedeflerden biri ve böylesine prestijli bir etkinlikte, İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası gibi önemli bir ekiple çalmak, bana hem büyük bir onur hem de profesyonel anlamda bir sıçrama sağladı. Hiç unutmuyorum bu teklif bana tamda yaş günümde gelmişti . Müthiş bir yaş günü hediyesi oldu bana , hayatım boyunca yeri her zaman çok özel kalacak bir konser deneyimiydi benim için.'' İlyun BÜRKEV
Fotoğraf © Handan Ustaer Bulam
_Üstün yetenekli genç sanatçı, Piyanist İlyun Bürkev ile müzikal yolculuğunu, öğretmenlerini, başarılarını, 2024 İstanbul Müzik Festivali açılış konserini, Grand Prize ödülünü, konserlerini ve yakın gelecekte hedeflerini konuştuk. _ Ekim 2024
Zeynep Dök_ Sevgili İlyun, röportaj davetimi kabul ettiğin ve zaman ayırdığın için teşekkür ederim. Öncelikle müzikal yolculuğunu, piyano çalmaya ne zaman ve nasıl karar verdiğini bize anlatır mısın lütfen?
İlyun Bürkev _ Ben teşekkür ediyorum. Ben müzisyen olmayan bir ailede büyüdüm ve ailemin müzikal yeteneğimi keşfetmeleri gerçekten çok büyük bir şanstı. Babam bir iş adamı, annemin mesleği ise bankacılık. Annem, hobi amaçlı piyano dersi almaya başlamış ben doğmadan önce ve doğana kadar da bu derslerine devam etmiş. Babam, annemin bu ilgisini desteklemek amacıyla ona bir piyano hediye etmiş. Bu yüzden, çocukluğumu piyano bulunan bir evde geçirdim.
Piyano olan bir ev ortamında büyürken, müziğe olan ilgim doğal bir şekilde gelişti. Annem ve babam, yeteneğimi ve ilgimi fark ettiklerinde beni müzik konusunda yönlendirmeye karar verdiler. Henüz 4 yaşımdayken özel piyano dersleri almaya başladım. Bu özel dersler, müzik yolculuğumun ilk adımlarıydı ve beni konservatuara hazırladı ve müzikal yolculuğuma bu şekilde başladım diyebilirim. Sonrasında da ben müziği o kadar sevdim ki daha küçücük yaşımda bu yolculukta çok istekli ve kararlıydım.
Zeynep_ Eğitim hayatında; hangi deneyimlerden daha çok etkilendin? Öğretmenlerinin ve mentorlarının rolü hakkında neler söylemek istersin?
İlyun Bürkev _ Eğitim hayatımda en çok etkilendiğim deneyimlerden biri, 13 yaşımda Salzburg’da Mozarteum Üniversitesi pre college’a kabul edilip Pavel Gililov gibi bir ustayla çalışma fırsatı bulmamdı. Hocam, yalnızca teknik bir mükemmeliyet değil, müziğin derin felsefesini anlamama yardımcı oluyor. Onun rehberliğinde sadece bir piyanist değil, müziği derinlemesine anlayan bir sanatçı olma yolunda ilerlediğimi hissediyorum.
Bir diğer dönüm noktamda sevgili hocam Gülsin Onay ile 9 yaşımda tanışmam oldu. Gülsin Onay, yalnızca müzikal anlamda değil, aynı zamanda bir sanatçı olarak kariyerimi nasıl şekillendireceğim konusunda da bana değerli bilgiler öğretti. Onun rehberliği ve desteği, müziğe olan tutkumun pekişmesine ve yeteneklerimin doğru yönlendirilmesine büyük katkı sağladı. Hâlâ Gülsin Onay'ın öğretilerinden ve tecrübelerinden faydalanmaya devam ediyorum. Onunla geçirdiğim her an, müzikal yolculuğumda önemli bir basamak oldu.İyi ki hocamla yollarımız kesişmiş ve iyiki hayatımda. Öğretmenlerim ve mentorlarım benim sadece müzikal becerilerimi geliştirmekle kalmadılar, aynı zamanda beni bir sanatçı olarak nasıl büyüyebileceğimi, müziği bir ifade aracı olarak nasıl kullanabileceğimi öğrettiler. aynı zamanda karşılaştığım zorluklarla nasıl başa çıkabileceğimi, sahneye olan yaklaşımımı ve kendi özgün sesimi bulmam gerektiğini öğrettiler.
Zeynep _ Piyano çalarak geçirdiğin yıllarda, genç bir piyanist olarak kendi kimliğini nasıl geliştiriyorsun?
İlyun Bürkev _ Genç bir piyanist olarak, kendi kimliğimi geliştirme sürecim, deneyim kazandıkça ve farklı eserleri icra ettikçe sürekli evriliyor. Hem klasik müziğin köklü geleneğine bağlı kalarak hem de kişisel duygularımı, iç dünyamı müziğe yansıtarak bu kimliği şekillendiriyorum. Özellikle farklı bestecilerin eserlerini yorumlarken, her birinin kendine özgü stilini keşfedip, o stilin içine kendi yorumumu ve duygularımı katıyorum. Bunun yanında, kendi bestelerimi yaparak da kişisel müzik dilimi oluşturmaya başladım. Bu süreç, zamanla daha derin bir anlayış ve farkındalıkla zenginleşiyor. Ayrıca kendimi birçok açıdan geliştirmek için sadece müzik alanında değil diğer alanlarda da çok fazla okumaya ve araştırmaya çalışıyorum.
Zeynep_ Öğrenmek istediğin ya da çalıştığın özel bir repertuar var mı?
İlyun Bürkev_ Evet, şu sıralar özellikle ilgimi çeken birkaç eser var. Saint-Saëns’ın Piano Concerto No.2 op.22 eserini çalışıyorum, bu parça hem teknik hem de duygusal açıdan çok zengin, sahnede çalmaktan büyük keyif alıyorum. Bunun dışında, repertuarıma dahil etmek istediğim başka eserler de var, özellikle Rachmaninov ve Prokofiev’in piyano konçertoları. Bu eserler hem teknik olarak zorlayıcı hem de çok derin duygular içeriyor, bu da beni hem piyanist hem de müzikal olarak daha fazla geliştirmeye itiyor. Hocamın verdiği her bir yeni eser beni her zaman çok heyecanlandırıyor ve geliştiriyor.
Zeynep_ Müzik kariyerinde önemli gelişmelerden biri olarak 2024 İstanbul Müzik Festivali 'nin açılış konserinde İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası ile şef Cem MANSUR yönetiminde, solist olarak bir performansın oldu. Bu süreç nasıl gelişti?
İlyun Bürkev_ 2024 İstanbul Müzik Festivali’nin açılış konseri benim için çok özel bir deneyim oldu. Bu süreç, müzik kariyerimde önemli bir adım olarak gelişti. Bu tür büyük festivallerde yer almak, kariyerimdeki en önemli hedeflerden biri ve böylesine prestijli bir etkinlikte, İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası gibi önemli bir ekiple çalmak, bana hem büyük bir onur hem de profesyonel anlamda bir sıçrama sağladı. Hiç unutmuyorum bu teklif bana tamda yaş günümde gelmişti . Müthiş bir yaş günü hediyesi oldu bana , hayatım boyunca yeri her zaman çok özel kalacak bir konser deneyimiydi benim için.
Zeynep_ Dünyaca ünlü Virtüöz Piyano Sanatçısı Gülsin ONAY ile birlikte çalışıyorsunuz. Neler söylemek istersin?
İlyun Bürkev _ Sevgili Hocam Sayın Gülsin Onay ile çalışmak benim için çok değerli. Kendisi hem bir virtüöz hem de bir mentor olarak, müzikal gelişimime büyük katkılar sağlıyor. Onun tecrübesi ve müzikal derinliği, beni daha iyi bir piyanist olma yolunda motive ediyor.
Zeynep_ Philadelphia International Music Festival Concerto Competition birincilik ve Grand Prize ödülü aldın. Tebrik ediyoruz.
İlyun BÜRKEV_ - Philadelphia International Music Festival Concerto Competition’da kendi yaş grubumda birincilik ödülü ve tüm kategoriler arasında Grand Prize ödülünü almak benim için inanılmaz bir deneyim oldu. Zeynep_ Philadelphia International Music Festival Concerto Competition birincilik ve Grand Prize ödülü aldın. Tebrik ediyoruz. * Hem bireysel performansım hem de diğer yarışmacılarla etkileşimim, müzikal gelişimime çok şey kattı. Birincilik ödülü kazanmak, hem kendime olan güvenimi artırdı hem de çalışmalarımın karşılığını aldığımı hissettirdi. Bu başarı, gelecekteki projelerim için büyük bir motivasyon kaynağı oldu.
Zeynep_ Yakın geleceğe yönelik hedeflerini bizimle paylaşır mısın lütfen?
İlyun Bürkev _ Yakın gelecekteki en büyük hedeflerimden biri, Mozarteum Üniversitesi giriş sınavlarına hazırlanmak ve eğitimime burada Sevgili Profesörüm Pavel Gililov’un öğrencisi olarak devam etmek. Kendisi mükemmel bir eğitmen , muhteşem bir müzik kariyerine sahip ve müthiş bir pedagog. Çok küçük yaştan itibaren kendisinin öğrencisi olduğum için çok şanslıyım.
Zeynep_ 30 Ekim’de Pera Filarmoni Orkestrası, şef İbrahim YAZICI yönetiminde bir konseriniz var.
İlyun Bürkev _ Atatürk Kültür Merkezinde , 30 Ekim’de Pera Filarmoni Orkestrası ile birlikte sahnede olacağım konser için çok heyecanlıyım. Şef İbrahim Yazıcı yönetiminde, Saint Saëns’ın Piano Concerto No. 2 op. 22 eserini icra edeceğim. Bu konser, benim için çok önemli bir adım ve özellikle bu eseri çalmak büyük bir mutluluk olacak. Tüm sanatseverleri konserimize bekliyoruz.
Zeynep_ Lütfen okurlarımıza 3 sanat eseri önerir misin?
İlyun Bürkev _
1-Rachmaninoff’un 2. Piano Konçertosu 2. Bölüm
2_Chopin 4. Ballade
3_Rodrigo Gitar konçertosu
‘’Bu güzel röportaj için size çok teşekkür ederim.’’
‘’Güzel bir söyleşimiz oldu. İlyun BÜRKEV'e biz de çok teşekkür ederiz .’’
Zeynep Şebnem Çağlayan DÖK
Müzisyenler ile Röportajlar
Ekim 2024
Müzik Sanat Röportajları
Dergimuziksanat.com
''Krizlerin ve güvensizliğin yaşandığı bir dünyada sanat, kültür ve müzik yolumuzu aydınlatabilir; güzelliği paylaşabileceğimiz, bağları güçlendirebileceğimiz ve ortak insanlığımızı tanımlayan dayanıklılığı ve umudu hatırlatabileceğimiz alanlar sunabilir.'' Sascha Goetzel
Zeynep_ Röportaj davetimi kabul ettiniz, teşekkür ederim. Müzik direktörü ve konuk şef olarak dünya çapında ün kazandınız. Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası'nın Baş Şefi ve Sanat Yönetmeni olarak geçirdiğiniz 11 sezon boyunca topluma önemli katkılarda bulundunuz. Size çok teşekkür ederiz.
Sascha Goetzel_ Nazik sözleriniz için teşekkür ederim. Şeflik benim için bir orkestrayı yönetmekten çok daha fazlasıdır; müziği insanları, kültürleri ve nesilleri birbirine bağlayan bir köprü olarak kullanmaktır. Müziğin sınırları aşma gücü vardır ve ben rolümü sadece bir şef olarak değil, aynı zamanda kültürel değişimin ve paylaşılan insan deneyimlerinin kolaylaştırıcısı olarak görüyorum. Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası'ndaki 11 sezonum boyunca sadece performanslara odaklanmadım; kalıcı bir kültürel etki yaratmayı, klasik müziğin güzelliğini yeni kitlelere ulaştırmayı ve topluluğu anlamlı şekillerde zenginleştirmeyi amaçladık. Orkestranın büyümesine tanık olmak ve müziğin dönüştürücü gücünü eylem halinde görmek kariyerimin en büyük ayrıcalıklarından biri oldu. Müzik aracılığıyla empatiyi besleyebileceğimize, anlayış inşa edebileceğimize ve nihayetinde daha bağlantılı ve şefkatli bir dünya yaratabileceğimize gerçekten inanıyorum.
Zeynep_ Şu anda bir konser için İstanbul'dasınız. Bu yılki (2024 ve 2025) konser sezonunda Türkiye'de başka konserleriniz olacak mı?
Sascha Goetzel_ İstanbul'a dönmek her zaman özeldir, özellikle de Giacomo Puccini'nin ölümünün 100. yıl dönümünü kutlayan bir konser için. Eserleri derin duygular uyandırma yeteneğine sahiptir ve böylesine önemli bir performansı sunmak bir ayrıcalıktır. Bunu daha da anlamlı kılan şey, Türk sanatçılığı ile uluslararası mükemmellik arasındaki mükemmel birleşmeyi örnekleyen Leyla Gencer'in mirasını sürdüren Accademia Teatro alla Scala'dan genç solistlerin varlığıdır. Bu, genç neslin geleneğin meşalesini ileri taşırken aynı zamanda klasik müziğin geleceğini de temsil ettiği kültürel bir süreklilik anıdır.
Gelecekteki taahhütler açısından Türkiye kalbimde özel bir yere sahip ve burada performans sergileme fırsatını her zaman değerlendiriyorum. 2025'te ek konserler için geri dönmeyi planlıyorum. Kesin tarihler henüz netleşmemiş olsa da, Türk orkestraları ve müzisyenleriyle yaklaşan iş birlikleri ve sanatsal yolculuğumuza devam etmek konusunda heyecanlıyım. Yakında daha fazla ayrıntı paylaşmayı ve sadece İstanbul'daki değil, Türkiye genelindeki harika izleyicilerle yeniden bağlantı kurmayı dört gözle bekliyorum.
Zeynep_ Graz Müzik Akademisi'nde keman okudunuz. Başka enstrümanlar da çaldınız mı?
Sascha Goetzel_ Gerçekten de, Viyana, New York ve Graz Müzik Akademisi'ndeki çalışmalarım sırasında keman birincil enstrümanımdı. Ancak, şefler arasında oldukça yaygın olan piyanoyu öğrenmek için de zaman harcadım. Piyano, orkestra şefliğinde paha biçilmez olan armoni ve yapı hakkında kapsamlı bir anlayış sağlar. Keman kalbime en yakınken, piyanoyu keşfetmek müzikal bakış açımı zenginleştirdi.
Ayrıca, standart bir senfoni orkestrasının neredeyse tüm enstrümanlarının ses üretiminin temellerini incelemeye çalıştım. Şeflik kavramı, bestecilerin belirttiği şekilde notaları çıkarabilmeniz için tüm orkestranın sizin enstrümanınız haline gelmesine dayanır. Bu nedenle, benim için her enstrümanın özellikleri, zorlukları ve olasılıkları hakkında bir farkındalık yaratmak önemliydi.
''Genç müzisyenlerle çalışmak inanılmaz derecede ödüllendirici. Onlara tavsiyem, her zaman meraklı ve tutkulu kalmaları. Enstrümanınızda ustalaşmak, müzik teorisini anlamak veya farklı türleri veya müzik kavramlarını deneyimlemek olsun, her öğrenme fırsatını kucaklayın. Zorluklardan korkmayın; bunlar büyüme fırsatlarıdır. Ayrıca, müziğin iletişim ve duygu ile ilgili olduğunu unutmayın; her zaman dinleyicilerinizle bağlantı kurmaya ve müziğin özünü aktarmaya çalışın.'' Sascha Goetzel
Zeynep_ İlk şeflik derslerinizi Prof. Richard Österreicher ile aldınız. Amacınız şef olmak mıydı? Daha doğrusu, bu süreç kariyerinizde nasıl gelişti?
Sascha Goetzel_ Çok küçük yaşlardan itibaren -hatta 2 veya 3 yaşında bir yürümeye başlayan çocukken- ebeveynlerim bana düzenli olarak bir kalem alıp bir sandalyenin üzerine çıkıp radyoda çalan müziğe göre orkestra şefliği yapmaya başladığımı söyler. Orkestra şefliği yapma isteği doğuştan gelen, en başından beri olduğum kişinin doğal bir parçası gibi görünüyor.
Ancak, Viyana Filarmoni Orkestrası'nda eski bir keman sanatçısı olan babam, önce bir enstrüman öğrenmem ve üst düzey bir orkestrada çalma deneyimi kazanmam konusunda ısrarcıydı. Değerli bir şef olmak için, kişinin orkestranın kendi içindeki dinamikleri ve temel değerleri anlaması gerektiğine inanıyordu. Onun tavsiyesine uyarak kendimi kemana adadım ve profesyonel bir keman sanatçısı olarak on yılımı son derece ödüllendirici bir şekilde geçirdim. Geriye dönüp baktığımda, onun bilgeliğine kesinlikle katılıyorum; o yıllar hayatımın en değerli yılları arasında yer alıyor.
Müzikal yolculuğumda ilerledikçe, orkestra repertuarına ve şefin rolüne olan hayranlığım giderek güçlendi. Küçük yaşlardan itibaren, şefliğin sadece bir orkestrayı yönetmekle ilgili olmadığını, aynı zamanda orkestra içinde uyum ve anlayış yaratmakla ilgili olduğunu anladım. Bana göre, bir orkestra bir topluluktur; her müzisyen benzersiz bir ses katar ve benim rolüm bu sesleri bir araya getirerek bestecinin vizyonunu yansıtmak ve aynı zamanda paylaşılan yaratıcılık için bir alan yaratmaktır. Her prova bir sohbettir, sadece notalar hakkında değil, duygular ve hikayeler hakkında ve nihayetinde insan olmanın ne anlama geldiği hakkında.
Prof. Richard Österreicher ile tanışmak benim için çok önemli bir andı; onun akıl hocalığı şeflik dünyasına kapılar açtı ve beni bunu ciddiye almaya teşvik etti. Dahası, Jorma Panula ve Seiji Ozawa gibi ikonik ustalarla karşılaşmak, bir orkestrayı dürüstlük ve tutkuyla yönetmenin ne anlama geldiğine dair anlayışımı derinden şekillendirdi. Akıl hocalıkları bana sadece şefliğin teknik ve entelektüel yönlerinde değil, aynı zamanda orkestra içindeki iş birliği, güven ve saygı sanatında da rehberlik etti.
20'li yaşlarımda keman sanatçısından şefe geçişim kademeliydi ancak müziğe olan tutkumun doğal bir evrimi gibi hissettirdi. Şeflik, müzikle daha geniş bir ölçekte etkileşime girmemi ve vizyonumu hem müzisyenlerle hem de dinleyicilerle paylaşmamı sağladı. Bu harika akıl hocalarından aldığım destek ve ilhamla, şeflik yolunu tüm kalbimle benimsedim ve beni bugün olduğum yere getirdi.
Zeynep_ La Scala Akademisi de dahil olmak üzere çeşitli gençlik orkestralarıyla düzenli olarak çalışıyorsunuz. Genç müzisyenlere müzik tavsiyeniz ne olur?
Sascha Goetzel_ Genç müzisyenlerle çalışmak inanılmaz derecede ödüllendirici. Onlara tavsiyem, her zaman meraklı ve tutkulu kalmaları. Enstrümanınızda ustalaşmak, müzik teorisini anlamak veya farklı türleri veya müzik kavramlarını deneyimlemek olsun, her öğrenme fırsatını kucaklayın. Zorluklardan korkmayın; bunlar büyüme fırsatlarıdır. Ayrıca, müziğin iletişim ve duygu ile ilgili olduğunu unutmayın; her zaman dinleyicilerinizle bağlantı kurmaya ve müziğin özünü aktarmaya çalışın.
Zeynep_ Şeflik eğitimi ne kadar sürer?
Sascha Goetzel_ Şef olma yolculuğu hayat boyu sürer. Resmi eğitim, lisans ve lisansüstü çalışmaları kapsayarak birkaç yıl sürebilir, ancak öğrenme asla gerçekten bitmez. Şeflik, müzik, psikoloji, liderlik ve kişilerarası beceriler konusunda derin bir anlayış gerektirir. Her prova ve performans yeni bakış açıları sunar. Sürekli bir büyüme ve kendini geliştirme sürecidir.
Zeynep_ Norveç'te genç şeflerin eğitimine odaklanan bir program olan Dirigentløftet'te bir akıl hocasısınız. Orkestra şefi olmak isteyen genç birine ne tavsiye edersiniz?
Sascha Goetzel_ Genç müzisyenlere tavsiyem merakınızı asla kaybetmemenizdir. Müzik sadece tekniklerde ustalaşmakla ilgili değildir; kendinizle, müzisyen arkadaşlarınızla ve dinleyicilerinizle bağlantı kurmanın yeni yollarını sürekli keşfetmekle ilgilidir. Çaldığınız her nota bir diyalogdur, kelimelerin ifade edemeyeceği duyguları iletme şansıdır. Giderek bölünen bir dünyada, müzik gerçekten evrensel olan son dillerden biri olarak hizmet eder ve genç müzisyenler bunu anlayış, şefkat ve barışı teşvik etmek için kullanma gücüne sahiptir. Soru sormaya devam edin, her fırsata açık olun ve bir müzisyen olarak rolünüzün sadece eğlendirmek değil, aynı zamanda ilham vermek ve yükseltmek olduğunu unutmayın.
Zeynep_ Ayrıca Music for Peace (Türkiye) ve El Sistema Europe (International) gibi eğitim projelerini de desteklediniz. Yakın gelecekte başka hangi projeler var? Lütfen bize anlatabilir misiniz?
Sascha Goetzel_ Kariyerimin en ödüllendirici yönlerinden biri genç müzisyenlerle çalışmak ve Music for Peace ve El Sistema Europe gibi eğitim projelerini desteklemek. Bu girişimler bana müziğin sadece bir sanat formundan daha fazlası olduğunu hatırlatıyor; engelleri yıkıp hayatları değiştirebilen dönüştürücü bir araç. Özellikle müzik eğitiminde teknolojiyi kullanarak hizmet alamayan topluluklara ulaşmak ve sürükleyici 3D ses gibi yenilikleri entegre etmek gibi yeni ufuklar keşfetmek konusunda heyecanlıyım. Umuyorum ki bu projeler sadece yeni nesil müzisyenleri yetiştirmekle kalmayacak, aynı zamanda müziğin gücüyle daha kapsayıcı, empatik bir dünya yaratacak.
Zeynep_ Sascha Goetzel'in en sevdiği besteci ve opera eseri hangisidir?
Sascha Goetzel_ Bir Viyanalı olarak, müzikal köklerim Viyana'nın klasik, romantik ve avangart geleneklerinin zengin mirasıyla derinlemesine iç içe geçmiştir. Haydn, Mozart, Beethoven, Brahms, Bruckner ve Mahler gibi besteciler sanatsal çekirdeğimi şekillendirmiş, her biri Viyana geleneğinin zengin dokusuna katkıda bulunmuştur. Ancak, özellikle büyüleyici bulduğum şey, bu büyük bestecilerin ilham için Avrupa'nın ötesine de bakmaları. Örneğin, Mozart'ın 'Saraydan Kız Kaçırma' gibi eserlerinde Türk Yeniçeri müziğini kullanması ve Beethoven'ın '9. Senfonisi'nde benzer unsurları dahil etmesi, klasik müziği her zaman zenginleştiren kültürlerarası alışverişleri yansıtmaktadır.
Kültürlerin bu şekilde kaynaşması beni her zaman büyülemiştir ve Türkiye'deki müzisyenlerle bağ kurmanın bu kadar doğal hissettirmesinin nedenlerinden biri de bu olabilir. Doğu ve Batı geleneklerinin harmanlanması yalnızca tarihi bir olgu değil, aynı zamanda klasik müziğin evrimini şekillendirmeye devam eden devam eden bir diyalogdur. Bugün, bir şef olarak, hem Avrupalı ustaların miraslarını hem de Türk kültürünün benzersiz katkılarını onurlandırarak bu diyaloğu sürdürmeye çalışıyorum.
Bana göre müzik her zaman köprüler kurmakla ilgili olmuştur; insanlar, kültürler ve hatta zaman dilimleri arasında. Sınırları aşan evrensel bir dildir ve bir şef olarak bu bağlantıyı kolaylaştırmayı misyonum olarak görüyorum. Çeşitli müzik gelenekleriyle etkileşime girerek, sanat aracılığıyla anlayışı teşvik etmeyi ve bir birlik duygusu yaratmayı amaçlıyorum.
Favori besteciler söz konusu olduğunda, Mozart kalbimde özel bir yere sahiptir. Şüphesiz ki, dehası 250 yıldan uzun süredir ilham veren ve nesillere ilham vermeye devam eden büyük ustalardan biridir. Özellikle operaları, derin duyguyu mükemmel müzik ustalığıyla harmanlayan başyapıtlardır. Mozart'ın yanı sıra, Verdi, Wagner, Richard Strauss ve tabii ki Puccini'ye de büyük hayranlık duyuyorum. Bu bestecilerin her biri insan durumuna dair benzersiz içgörüler sunar ve eserleri hem müzisyenler hem de dinleyiciler için derin bir duygusal ve entelektüel deneyim sunmaya devam eder.
Zeynep_ Lütfen, okuyucularımıza 3 sanat eseri önerebilir misiniz?
Sascha Goetzel_ Bu üç sanat eserini, 2 müzik şaheseri ve 1 resim, sadece teknik parlaklıkları için değil, aynı zamanda insan durumuyla derin duygusal rezonansları için de öneririm. Müzik ve Sanatlar, ruhun evrensel dili olarak hizmet eder, sınırları ve zamanı aşarak bizi paylaşılan duygular ve deneyimler aracılığıyla birbirine bağlar:
1. Ludwig van Beethoven'ın 9. Senfonisi – Zamansız birlik ve kardeşlik mesajı veren bu senfoni, ortak insanlığımızı hatırlatır.
2. Igor Stravinsky'nin 'Bahar Ayini' – Geleneklere meydan okuyan ve müziğin geleceği için yeni ufuklar açan bir eser.
3. Gustav Klimt'in 'Hayat Ağacı' – Tüm varlıkların birbiriyle bağlantılılığını ve yaşam döngüsünü simgeleyen bir şaheser. Klimt'in sembolizm ve zengin detayların karmaşık kullanımı, birlik, umut ve insanlığın kalıcı ruhu hissini uyandırarak, onu yaşamın güzelliğinin ve dayanıklılığının güçlü bir temsili haline getirir.
Krizlerin ve güvensizliğin yaşandığı bir dünyada sanat, kültür ve müzik yolumuzu aydınlatabilir; güzelliği paylaşabileceğimiz, bağları güçlendirebileceğimiz ve ortak insanlığımızı tanımlayan dayanıklılığı ve umudu hatırlatabileceğimiz alanlar sunabilir.
**********
Musical Director Sascha GOETZEL
Özel Söyleşi / Ekim 2024 English of the interview
Teşekkürlerimizle...
Zeynep Şebnem Çağlayan DÖK
Müzik Sanat Röportajları
Dergimuziksanat.com
''Harika çocuk nedir?''
İdil BİRET "Harika aramaktan vazgeçmeli. O kendiliğinden var olur. Harika çocuk ile kolaylıkları olan çocuklar arasındaki farkı iyice anlamak ve ikisini ayırmak gerekir. Harika çocuk doğru duyan çocuktan çok ilerdedir. Harika çocukların üslup anlayışı çok kez kendiliğinden , öğrenmeden, vardır. Beethoven’in bir eserini Bach’ın bir eseri ile karıştırmazlar. Armoni öğrenmeden doğru armonileri seçmeyi bilirler. Harika çocuk bu özelliklere sahip olandır. "
Fotoğraf © Şefik Büyükyüksel - Carnegie Hall, New York - 2016
Zeynep_ Sayın İdil BİRET, Cumhuriyetimizin değerli ilk kuşak sanatçı ve yorumcularındansınız. Sanatınızı dünya çapında icra ettiniz, büyük projelere imza attınız. Eğitim verdiğiniz öğrencileriniz ve müzikal yolculuğuna katkı sağladığınız müzisyenler oldu. Size çok teşekkür ederiz. Ve eşiniz Sayın Şefik BÜYÜKYÜKSEL bu özel söyleşimiz için iletişime geçebilmem konusunda yardımcı oldu, bizlerle paylaştığı kaleme aldığı yazısı için kendisine ayrıca teşekkür ederiz.
(lütfen bkz. röportajımızın son bölümü)
Kariyeriniz boyunca resitaller, konserler, festivallerde, sizin için en önemli anılarınızdan bize bahseder misiniz lütfen?
İdil BİRET _ 1953 yılında 11 yaşımda iken Paris'te 2700 kişilik salonda büyük piyanist Wilhelm Kempff ile Mozart’ın 2 piyano için konçertosunu çalmıştım ve 1963 yılında 22 Kasım günü Başkan Kennedy’nin öldürülmesinden hemen sonra Boston Senfoni Orkestrası ile Amerika'da verdiğim konser en önemli anılarım arasındadır.
Zeynep_ Müziğin, toplumsal değişim ve kültürel diyalog üzerindeki rolünü nasıl görüyorsunuz?
İdil BİRET_ Müzik iyi yapıldığı zaman sükunet getirir. Ne yazık ki günümüzde müzikte şiddet fazlasıyla var.
Zeynep _Atatürk'ün eğitime, sanata, bilime, kültüre, çok önem ve sanatçılara değer verdiğini biliyoruz. Bu önemi Cumhuriyet'in ilanıyla, gerçekleşen İnkılaplarıyla bizlere anlatıyor. Mustafa Kemal ATATÜRK'e minnettarız. Eğer bugün yaşamış olsaydı, Atatürk'e ilk ne söylemek isterdiniz?
İdil BİRET _Cumhuriyet’in müzik devrimlerini başlattığı için kendisine sonsuz teşekkürlerimi iletirdim. (Ayrıca bkz. Şefik Büyükyüksel'in kaleme aldığı yazısı-1982)
Zeynep _Ülkemizin, Türkiye Cumhuriyeti'nin Harika Çocukları için önemli çalışmaları olan bir dönem vardı. Bu konuda sizin düşünce ve fikirleriniz nelerdir, anlatır mısınız lütfen?
İdil BİRET_ Harika aramaktan vazgeçmeli. O kendiliğinden var olur. Harika çocuk ile kolaylıkları olan çocuklar arasındaki farkı iyice anlamak ve ikisini ayırmak gerekir. Harika çocuk doğru duyan çocuktan çok ilerdedir. Harika çocukların üslup anlayışı çok kez kendiliğinden , öğrenmeden, vardır. Beethoven’in bir eserini Bach’ın bir eseri ile karıştırmazlar. Armoni öğrenmeden doğru armonileri seçmeyi bilirler. Harika çocuk bu özelliklere sahip olandır. Çok yetenekli çocuk ise öğrendiği parçaları mekanik olarak çalandır. Kafasında bunlardan bir sentez yapamaz. Aklında bir senfoniyi piyano eserine çeviremez. Zira müziğin ruhunu anlamamıştır. Gerçek harika çocuk özel olarak uzmanlarca eğitilmelidirler.
1948 kanunu işte bunu öngörmüştü._
Zeynep _Lütfen, okurlarımıza önereceğiniz 3 sanat eserini bizimle paylaşır mısınız?
İdil BİRET paylaştı:
1. Resim: Icarus’un düşüşü – Pieter Breughel
2. Kitap: Kayıp zaman izinde - Marcel Proust
3. Müzik: Kromatik Fantezi ve Füg – J. S. Bach
Zeynep _ Sizi idol olarak gören, seven ve saygı duyan pek çok müzisyen var ve müzikal hedefleri olan genç müzisyenlere neler söylemeyi isterseniz?
İdil BİRET _Dürüst olsunlar kendilerine karşı. Her söylenene inanmasınlar, abartı çok vardır.
Çirkin buldukları geçişlerden kendilerini korusunlar ve nedenlerini araştırsınlar. Büyük eserlerin esrarını anlamaya çalışsınlar, analiz yapmayı öğrensinler, sebeplerini araştırsınlar. Bazı eserlerden rahatsızlık duyduklarının sebeplerini ve bu hissi neden yaşattıklarını anlamaya çalışsınlar. Bunun için armoniye başvursunlar. O da izah etmeye yeterli gelmezse başka repertuardaki, onları rahatsız eden eserleri kıyaslamaya çalışsınlar. Belki bir izah şekli olabilir. Çünkü armoniler yerine göre anlaşılabilirler. Yerine göre çirkin akorlar veya gamların bir izahı olabilir. Hocalarıyla bu konuları ele alsınlar (veya saygın besteciler ile bu mevzuu konuşsunlar). Bazı armoni geçişleri acı gelir kulağımıza ilk başta, sonra alışıla bilinir. 19. asırda epeyce acı armoniler kullanılmıştır. Çağdaş müzikte de keza…
Hocam Nadia Boulanger,’’ bunu duyarak mı yazmış yoksa notaları gelişi güzel dizmiş mi? ‘’derdi. Hiç sevmediği yazı şekli doğru olan hatasız ve içinden duyulmadan yazılmış olan yazı tarzına pek sempati göstermezdi. ‘’Bu hatasız ama zevksiz bir anlatı şekli ‘’ derdi. Yeni bir eser çalıştıkları zaman ciddi bir analiz yapmaları gerekir. Çalışacakları romantik ve klasik eserlere çok dikkatli bir analiz gerekir. Bu eserler şekilsiz olmamalı. Schumann hakiki romantik olduğu kadar, klasik formlara bağlıdır. Romantik bir üslupta yazdığı eserlerini çalarken çok belirli form bilgisiyle işe başlamak gerekir. Chopin ki aslında klasik formlara dayanan bir bestecidir. Fazla serbest icralardan kaçınmalıdır. Armoni, her şeye rağmen klasik repertuarın birçok parçasını anlamak bakımından bizlere yol gösterici olabilir. İyi yapılan bir analiz, detaylar arasında kaybolmamıza mani olabilir. Özellikle romantik müzikte bu çok önemlidir. Nerede, ne şekilde önem taşıyan motifleri takip etmeliyiz. Çokta ilginç motifler çıkacaktır bu analizden neticede. Bütün bunları hazırlık safhasında bitirip çalarken unutmak en iyisidir. Bakınız ben neler keşfettim, ben akıllıyım dedirtmekten kaçınmalı.
Sayın İdil BİRET’in el yazısı notlarından, genç müzisyenler için nasihatler...
Eylül 2024-
Ve bu özel röportajımızın sonunda:
Sayın Şefik Büyükyüksel'in 1982 yılında kaleme aldığı yazısını okuyabilirsiniz. Bizlerle de paylaştığı için kendisine ayrıca teşekkür ederiz.
_"Atatürk ile büyük Alman piyanisti Prof. Wilhelm Kempff arasında “Türkiye'de Çok Sesli Müzik” konusunda görüşme (Çankaya, Ankara 1927) 1982 yılı Haziran ayında İdil Biret bir hafta boyunca Prof. Kempff’in İtalya'da Positano kasabasındaki Akdeniz’e nazır villasında misafir olduğu dönemde konuşmalar sırasında hocası Wilhelm Kempff’in Türkiye'ye yaptığı ziyaretler gündeme geldi. Prof. Kempff o gün özellikle çok keyifli idi. Akşam üzeri piyanosunda Schubert’in bir sonatını çalmış sonra da güneş batarken İdil ile piyanosunun yanında fotoğraf çektirmişti. Akşam yemeğinden sonra gecenin ilerleyen saatlerinde Profesöre Türkiye'ye ilk ziyareti ile ilgili soru yöneltildi, “1930’lu yıllarda mı gitmişti ilk defa Türkiye'ye ?”. “Daha önce”, diye yanıtladı Profesör ve “Türkiye'ye ilk kez 1927 yılında gittim” diyerek devam etti.
“Ankara Halkevinde bir resital verdim. Kemal Paşa (not: Kempff Atatürk’ten hep böyle söz ederdi) beni arkadaşlarıyla birlikte Çankaya'da yemeğe davet etti. Kalabalık bir sofrada yenen yemek saat 23.00’e kadar sürdü. Konuklar ayrılmaya başlarken Kemal Paşa benim kalmamı istedi ve herkes gidince beraber çalışma odasına geçtik. Kemal Paşa Türkiye'yi modernleştirme çalışmaları doğrultusunda hukuk, eğitim ve diğer pek çok alanda reformlar yapılmakta olduğunu anlatarak konuşmamızı başlattı. Sonra, klasik batı müziğinin bu reform hareketinin kaynağını oluşturan batı Avrupa kültürünün ayrılmaz bir parçası olduğunu söyleyerek, çağdaşlaşmanın gereği olarak polifonik klasik müziğin Türkiye'de yayılmasının önemine değindi. Kemal Paşa sözüne devam ederek müzikte de benzer reformlar yapılmadığı takdirde diger sahalarda gerçekleştirilen reformların eksik kalacağından ve yerine oturmayacağından endişe ettiğini söyledi. Kemal Paşa, bunun nasıl başarılabileceği, ne tür okul ve kurumların kurulması gerektiği ve klasik müziğin temellerini atmak için Türkiye’ye hangi değerli müzisyen ve müzikologların davet edilebileceği konusunda düşüncelerimi öğrenmek istedi. Görüşlerimi kendisine aktardım ve bu konu ile ilgili olarak Wilhelm Fürtwangler’e de (büyük Alman orkestra şefi) danışabileceğini, hatta Türkiye'de klasik müziğin sistemli bir şekilde yerleşip yayılması için hazırlanabilecek bir organizasyon planına yardım etmesi için Türkiye'ye davet edilebileceğini belirttim. Konuşmamız sabah saat 4.00’e kadar sürdü. Sonra izin isteyerek yanından ayrıldım”.
Prof. Kempff bu sözlerinin ardından denize doğru baktı ve bir süre sessiz kaldıktan sonra “Kemal Paşa büyük insandı” dedi.
Positano Haziran 1982
Kaleme alan Şefik BÜYÜKYÜKSEL
*****
Dünyaca ünlü virtüöz Piyano Sanatçısı
İdil BİRET ile Özel Söyleşi
- Eylül 2024 _
Teşekkürlerimizle,
Zeynep Şebnem Çağlayan DÖK
Müzik Sanat Röportajları
Dergimuziksanat.com
Özgecan GÜNÖZ, violin
Çağlayan ÇETİN, cello
Özgür ÜNALDI, piano
Fotoğraf © Egemen Pırlant
''2016 yılında kuruldukları günden bugüne, birçok konser veren, festivallere katılan Bosphorus Trio,
2020 yılında Türk bestecilerinin eserlerini Uluslararası boyutta duyurmak için ilk olarak, dünyanın önde gelen plak şirketlerinden birisi olan Naxos'tan “Turkish Piano Trios” başlıklı albüm çalışmasına imza atmıştı . ''
Zeynep Dök _ Bosphorus Trio’yu kurma fikri nasıl ortaya çıktı ve rol modelleriniz kimlerdi?
Çağlayan Çetin _ Biz trioyu kurmadan önce de Özgecan'la çeşitli projelerde birlikte çalıştık ve sağladığımız uyumla ikimiz de birbirimizden habersiz bir şekilde daha kalıcı bir oda müziği grubu hayali içindeymişiz. Bu konuyu birbirimizle paylaşınca benim aklıma ilk gelen yaylı kuartet olmuştu. Trio kurma fikri ise sevgili kemancımız Özgecan'dan geldi. Aslında lise yıllarından beri hep trio çalışmaları yapmıştım. Bu fikir beni de çok memnun etti açıkçası...
Özgecan Günöz _ Yıllar içinde İstanbul'da Çağlayan ile değişik konserlerde bir arada çalışmıştık. Bu projeler genellikle tek seferlik oluşumlardı, sürekliliği olmuyordu. 2016 yılında bir gün sohbet ederken; her ikimiz de sürekliliği olan bir oda müziği grubu kurmak istediğimizi fark ettik. Çağlayan daha çok yaylı dörtlü tercih ediyordu. O dönemler ülkemizde hali hazırda çeşitli yaylı dörtlüler vardı ama süreklilik gösteren piyanolu trio çok azdı. Ben bu sebeple piyanolu trioyu tercih ediyordum. Çağlayan ile hemfikir olduğumuz noktada bir piyanist arayışına girdik. Bir grup kurarken müzikal ve teknik seviyenin aşağı yukarı aynı olması uyum açısından çok önemlidir. Bir başka önemli nokta ise enerjinizin tutması, yani arkadaşlık edebilmeniz. İyi geçinebilmeniz.. Bütün bunları düşündüğümüzde Özgür ilk aklımıza gelen isimdi. Bursa'da yaşıyor olmasına rağmen her türlü fedakarlığı yaparak çalışmalarımızda son derce titiz ve güzel bir uyum yakaladık. Bu yıl 8.yılına giren Bosphorus Trio, bu fedakarlıklar ve uyum sayesinde aynı amatör ruhla profesyonel hayatına devam ediyor.
Zeynep_ Lütfen bize enstrümanınızdan bahsedin, ve ilk enstrümanınız nasıldı ve şu anki enstrümanınıza nasıl ilerlediniz?
Çağlayan Çetin _ Konservatuvara viyolonsel ile başladım ve konservatuvarda okuyan herkes gibi ben de yardımcı piyano dersi aldım. Çok iyi bir piyano dinleyicisi olmama rağmen bir o kadar da kötü bir yardımcı piyano öğrencisiydim Kendi enstrümanım hakkında ise şunu söylemek isterim: Başlangıçtan bu yana müzik dilini öğrenmek için müziğin dilini iyi anlamak çok zaman alıyor. Enstrümanlar sadece bir araç ve dili öğrendikçe ifade zenginleşiyor. Ve tabi gelişimin sonu yok. Hala öğrenmeye devam ediyoruz.
Özgecan Günöz _Benim enstrümanım keman. İlk müzik eğitimime 5 yaşında çocuk korosu ve piyano dersleri alarak başladım. 10 yaşında konservatuvara girme yaşım geldiğinde keman bölümünü seçmemdeki en büyük unsur ailemdeki müzisyenler. Babam viyola sanatçısı ve ablam keman sanatçısı. Anemin soprano olması sebebiyle her ne kadar evde şan sesleriyle büyüsem de, keman benim için daha cazip oldu ve kemanı tercih ettim.
Özgür Ünaldı _Piyano klasik müziğin en çok tercih edilen, hayali kurulan enstrümanlarından birisi. O kadar basit bir mantığı var ki, insanlar "bunu ben çalabilirim" diyor ve gerçekten de tuşlara bastıkça güzel bir ses çıkıveriyor. İşte bu kolaylık sebebiyle zaten çok kısa bir süre içinde işler çığırından çıkıveriyor. Hem besteciler, hem yorumcular bu enstrümanın sınırlarını asırlardır öyle zorladılar ki, ortaya şaheserler çıktı ancak bununla beraber o şaheserleri çalmak da felaket derecede zorlaştı. Aşık olduktan sonra gelen evlilik ve çocuk sahibi olma aşaması gibi. Yani her enstrüman gibi büyük emek istiyor, hatta şu an geldiği noktada en zor enstrümanlardan birisi.
Zeynep_Bir oda müziği grubu olarak da özellikle bu tercihin en önemli nedeni?
Çağlayan: _ Başta her ne kadar kuartet kurma fikrini beyan etsem de aklımda hep piyanolu trio kurma fikrim vardı. Okul yıllarımdan beri hep içerisinde olduğum gruplar içinde en çok piyanolu trioyu hatırlarım. Yaylı kuartet, çok sesli müziğin ve hatta orkestral müziğin temeli. Her ikisinin de büyük bir repertuvarı var fakat piyanolu trio benim için daha solistik bir oda müziği çeşidi. Her konservatuvarlı gibi okul yıllarındaki en büyük motivasyonum solist olarak konserler vermek olsa da zaman geçtikçe piyanolu trio ile konser vermek, geçmişten gelen bu motivasyonu besleyerek onun da ötesine geçmesini sağladı.
Zeynep_En iyi performans gösterdiğiniz belirli besteciler veya dönem var mı?
Çağlayan Çetin _Bu soruya geçen yıllarda başka cevaplar verebilirdim ama şimdi çalıştığımız her eserlerin kendi içinde büyük derinliklere sahip olduğunu söylemeliyim. Tabi ki kişisel olarak cevap verirsem daha yatkın olduğumuz besteciler ve dönemler var ama çalışacağımız müziğe bir sanat eseri gözüyle bakıp onu parlatmak daha öncelik verdiğimiz bir şey.
Özgecan Günöz _Bu soruya grup özelinde cevap vereceğim. Dönem olarak klasik dönemde kendimizi çok iyi ifade ettiğimizi görüyorum. Özgür'ün bir piyanist olarak özellikle Mozart'ın dönem ve stil olarak gerekliliklerini çok güzel ve başarıyla yansıttığını düşünüyorum. Kristal gibi tuşesiyle onunla Mozart çalmak büyük bir keyif. Bunun dışında romantik dönem bestecilerini de grup olarak çok seviyor ve büyük bir keyifle seslendiriyoruz. Brahms, Dvorak, Mendelssohn bunlardan bazıları. Son olarak, kurulduğumuz günden bu yana kendimize yüklediğimiz bir misyonumuz vardı; o da Türk bestecilerini hem kendi seyircimize , hem de uluslararası boyutta tanıtmak ve sevdirmek. Bu misyon doğrultusunda çok önemli çalışmalarımız oldu. Bunlardan bazıları Naxos etiketiyle çıkan ilk albümümüz Turkish Piano Trios 'da sadece Türk bestecilerin piyanolu trio eserlerinin kayıt altına alınması ve bir arşiv niteliğinde tüm dünyaya sunulması. Cumhuriyet dönemi bestecilerimizden Ferit Tüzün'ün piyanolu trio için yazmış olduğu ve kayıp olan eserinin notalarına ulaşarak 69 yıl sonra ilk defa İstanbul'da seslendirmiş olmamız. Yurtiçi ve yurtdışı konserlerimizde programımıza mutlaka bir Türk bestecinin eserine de yer vermemiz. Süreyya Operası'nda düzenlenen Ulusal Beste Yarışması'nda 4 genç bestecimizin eserlerini final akşamında seslendirerek kayıt altına almamız. ( Lila Müzik etiketiyle yayınlandı) Dolayısıyla Türk bestecilerin eserlerini çalarken de büyük bir gurur hissediyor ve performansımıza olumlu anlamda etki ettiğini düşünüyorum.
Zeynep_ Birlikte çalışmak üzere bir besteci seçebilseydiniz, dönem tercihiniz birlikte bu kim olurdu?
Çağlayan Çetin _ Ben herhalde romantik ya da genç romantik dönemi tercih ederdim. Besteci olarak da ilk tercihim herhalde Brahms olurdu...
Özgür Ünaldı _ Tek besteci seçmek çok zor ancak ilk tercihim etnomüzikoloji bağlantısını da düşününce Macar besteci Bela Bartok diyebilirim. Kendisi Anadolu'yu gezerek türküleri de arşive almıştır. Aklıma Rus'lardan Stravinski, Şostakoviç, Prokofiev, Fransız'lardan da Ravel ve Messsian da geliyor. Elbette Enescu olmadan bu soruyu yanıtlayamam...
Zeynep_ Lütfen bize albüm isimleriyle çalışmalarınızdan bahsedin? Yeni albüm /CD çalışmanız ne zaman?
Çağlayan Çetin - Bosphorus Trio ile ilk olarak dünyanın önde gelen plak şirketlerinden birisi olan Naxos'tan “Turkish Piano Trios” başlıklı bir albüm çalışması yaptık. Bu albümde ülkemizin ilk kuşak bestecilerinden biri olan Ferid Alnar, bir çok meslektaşımızın müzik hayatına çok büyük katkıları olan ve aynı zamanda sıra dışı bir besteci olan İlhan Baran’ın trioları var ve bunun yanında ikinci kuşak bestecilerimizden olan Ferit Tüzün ve değerli dostumuz Oğuzhan Balcı gibi kıymetli bestecilerimizin dünya prömiyeri kayıtları da mevcut.
İkinci albümümüz ise, Süreyya Operası Ulusal Beste Yarışması finalindeki canlı performanslarımız ile Lila Müzik etiketiyle yayınlandı. Bu albümde piyanolu üçlü için yazılan dört yeni Türk triosunun kayıtları bulunmakta. Yakında dijital mecralarda yayınlanacak albümümüz ise sürpriz olsun.
Zeynep_ Trio kurmayı düşünen gelecek nesillere neler söyleyebilirsiniz?
Çağlayan Çetin _ İlk önce iyi bir piyanist bulmaları gerekir...
Bir oda müziği grubunun ortak hedefleri olmalıdır. Benzer karakterde düşünen kişiler bir araya gelecektir zaten. Bu, arkadaşlığın da ötesinde bir olgu. Birlikte düşünüp, beraber karar verip, aynı nefesi alabilmek için bunun önemli olduğunu düşünüyorum.
Özgecan Günöz _ Uyum ve kişilerin hedeflerinin benzer olması grubun sürekliliği için çok önemli. Bir de her zaman kendini geliştirmeye odaklı kalmak. Bu hem bireysel, hem de grup için geçerli. Dünyada neler olup bitiyor takip etmek, güncel kalmak ama bunun yanı sıra ülkemizin de değerlerinin farkında olarak onları korumaya çalışmak.
Zeynep_ Müziğin ses yönleri, kompozisyon, performans yönleri arasındaki ilişkiyi nasıl anlatırsınız?
Özgür Ünaldı _Ben piyanist ve besteciyim, sesleri atomlara benzetirsek onlardan büyük cisimler yapmayı biliyorum. Bu gizemli ve çetrefilli bir iş, bu konuda özellikle Beethoven'i bir mühendis ve aynı zamanda mimar gibi örnek alırım. Trio ile de Beethoven çalarken, hatta o mimari yapının aslında yorumsal esnekliğe ne kadar izin verdiğini anlayıp büyük zevk almıştık.
Zeynep_ Okurlarımıza, iki sanat eseri önerir misiniz lütfen?
Çağlayan Çetin _ Madem ki bestecilerden gidiyoruz, benim seçtiklerim de:
•J.Brahms, Piano trio no 1, op.8
• İkincisi ise Brahms’dan daha Brahms olan A.Dvorak, Piano trio, Fa minör
Özgecan Günöz _Bu soruyu da yine oda müziği hatta piyanolu trio repertuarı olarak değerlendirerek cevaplamak isterim. Bence bir kült olan ve bir çok filmde de 2.bölümün müziğinin kullanıldığı eser F.Schubert'in 2 numaralı piyanolu triosu ve J.Brahms'ın 1 numaralı triosu.
Özgür Ünaldı _Trio repertuvarından seçeceksem Beethoven'ın "Hayalet" başlıklı trio 'su ve Brahms'ın si majör bir numaralı trio' su harika eserler. Solo piyano için ise Liszt sonat ve Bach Prelüd ve Füg'ler diyebilirim._
''Röportaj için Bosphorus Trio'ya teşekkür ederim.''
Zeynep Şebnem Çağlayan DÖK
Müzisyenler ile Röportajlar
Ağustos 2024
Müzik Sanat Röportajları
Dergimuziksanat.com
__'' Vivaldi’nin 4 mevsimi, çalması ve yorumlaması çok keyifli 4 küçük konçertodan oluşuyor. Yoruma çok açıklar, şimdiye kadar bir sürü ve birbirinden farklı yorumlarını dinledim. Vivaldi’nin el yazması notalarında birtakım yazılar yazıyor, parçanın ana fikri ile ilgili. Kış’ı çalarken, 3. bölümde buzun üstünde yürümek, buzda koşmak gibi yazılar yazıyordu. Bunu okuyan herkes, bu metinleri kendince yorumluyor, çalan her kişi, kendince buzun üstünde koşmayı kemanıyla tanımlıyor ve her bir kişiden bambaşka bir eser ortaya çıkıyor. Bu yüzden benim için Vivaldi’yi her defasında farklı çalmak ve dinlemek çok heyecan verici.'' Yağmur TUNA
Fotoğraf © Din Tsun
Zeynep Dök _ Müzik kariyerinde, başarılara imza attın. Ulusal ve Uluslararası alanlarda katıldığın yarışmalarda ödüller kazandın. Günlük çalışma disiplinin nasıl?
Yağmur Tuna_ Her gün belirli bir plan üzerinde çalışıyorum, o gün hangi eserleri çalışmam gerektiğine, hangi kısımlara daha fazla zaman vermem gerektiğine karar veriyorum. Bu planımı da her gün ajandama kaydediyorum. Bunun dışında gam, arpej, çift sesler, akorlar gibi teknik egzersizleri her gün tekrarlamaya çalışıyorum. Sonra çalışacağım parçalara geçiyorum. Ne kadar saat çalışacağımı belirlemiyorum ,bunun yerine yapmak istediklerim oluncaya kadar çalışıyorum.
Zeynep_ Yağmur Tuna'nın, hem yakın, hem de uzun süreli hedefleri nelerdir?
Yağmur Tuna- Şu anki en önemli hedefim, kendimi olabildiğince geliştirmek ve olabildiğince fazla konser verebilmek. Bence müzisyenleri en çok geliştiren etken sahnede olmak. Evde çalışırken yaptıklarımızla sahnedeki performansımız arasında farklar oluyor ve neleri doğru, neleri yanlış yaptığımızı sahnede çok belirgin şekilde anlıyoruz. Kendimi geliştirmek için de yapmak istediğim en önemli şey bu yüzden daha çok sahnede olabilmek.
Zeynep- Lütfen kemanından bize bahseder misin?
Yağmur Tuna_ Étienne Drouin tarafından yaklaşık 150 yıl önce yapılmış bir Fransız kemanım var. Kemanımı altı yıl önce, ben yedinci sınıftayken aldık. O zamandan beri bütün konserlerimde onunla çaldım. Benimle birlikte İtalya, Almanya, Rusya, İngiltere gibi birçok ülkeyi o da gezdi.
_Yakın tarihte gerçekleştirdiğin konser programında, 8 Mayıs’ta, Genç Solistler Konseri kapsamında Turku Filarmoni ile seçilen tek kemancı solist olarak konser verdiniz. Bu gelişmeyi bizimle paylaşır mısın lütfen?
Yağmur Tuna_ Turku’daki konser benim için çok önemli bir yere sahip. Öncelikle tek kemancı olarak yer almaktan onur duydum. Orkestranın profesyonelliği, ayrıca Finlandiya’nın ilk orkestrası olması bu konseri benim için daha da anlamlı kıldı. Ayrıca seyircinin dikkati, ilgisi ve duyarlılığı beni çok etkiledi. Böyle özenle hazırlanan organizasyonlarda yer almak çok özel bir duygu.
Zeynep_Favorin olan besteciler kimlerdir?
Yağmur TUNA_ Romantik müzik çalmayı çok seviyorum. Tchaikovsky’nin müziği benim için çok ilham verici. Ayrıca Beethoven ve Bach’ın eserlerine çok önem veriyorum. Bach’ın müziğini kemanda çalmak çok zor ama bir o kadar da derin. Her notanın bir anlamı var ve bunlar hakkında düşünmek ve düşüncelerimi harekete geçirmek benim için çok zevkli.
Zeynep_ Vivaldi'nin 4 Mevsim'i deyince...
Yağmur Tuna_ Vivaldi’nin 4 mevsimi, çalması ve yorumlaması çok keyifli 4 küçük konçertodan oluşuyor. Yoruma çok açıklar, şimdiye kadar bir sürü ve birbirinden farklı yorumlarını dinledim. Vivaldi’nin el yazması notalarında birtakım yazılar yazıyor, parçanın ana fikri ile ilgili. Kış’ı çalarken, 3. bölümde buzun üstünde yürümek, buzda koşmak gibi yazılar yazıyordu. Bunu okuyan herkes, bu metinleri kendince yorumluyor, çalan her kişi, kendince buzun üstünde koşmayı kemanıyla tanımlıyor ve her bir kişiden bambaşka bir eser ortaya çıkıyor. Bu yüzden benim için Vivaldi’yi her defasında farklı çalmak ve dinlemek çok heyecan verici.
Zeynep_Yağmur Tuna'nın gücü nedir?
Yağmur Tuna_ Kesinlikle disiplin. Kendime her gün yapmam gereken görevler veriyorum ve bunları yerine getirmek için gerekiyorsa daha az uyuyorum. Kendime olan sözlerimi yerine getirmek için çok çabalıyorum ve bence beni ben yapan en önemli özellik bu...
''Güzel bir sohbetimiz oldu.
Sevgili Yağmur Tuna'ya teşekkür ederim.''
Zeynep Şebnem Çağlayan DÖK
Müzisyenler ile Röportajlar
Haziran 2024
Müzik Sanat Röportajları
Dergimuziksanat.com
"In a world facing crises and insecurity, art, culture, and music can light the way—offering spaces to share beauty, foster connection, and remind us of the resilience and hope that define our shared humanity." Sascha Goetzel
Zeynep_You accepted my interview invitation, thank you. You have achieved worldwide fame as a musical director and guest conductor. You made significant contributions to the community during your 11 seasons as Principal Conductor and Artistic Director of the Borusan Istanbul Philharmonic Orchestra. Thank you very much.
Sascha Goetzel_ Thank you for your kind words. Conducting, for me, goes far beyond directing an orchestra—it’s about using music as a bridge to connect people, cultures, and generations. Music has the power to transcend borders, and I see my role not just as a conductor, but as a facilitator of cultural exchange and shared human experiences. During my 11 seasons with the Borusan Istanbul Philharmonic Orchestra, I focused on more than just the performances—we aimed to create lasting cultural impact, bringing the beauty of classical music to new audiences and enriching the community in meaningful ways. Witnessing the orchestra’s growth and seeing the transformative power of music in action has been one of the greatest privileges of my career. I truly believe that through music, we can foster empathy, build understanding, and ultimately create a more connected and compassionate world.
Zeynep_You are currently in İstanbul for a concert. Will you have other concerts in Turkey during this year’s (2024 and 2025) concert season?
Sascha Goetzel_Returning to Istanbul is always special, especially for a concert that marks the 100th anniversary of Giacomo Puccini’s death. His works have the ability to evoke profound emotions, and it is a privilege to present such a significant performance. What makes this even more meaningful is the presence of young soloists from the Accademia Teatro alla Scala, continuing the legacy of Leyla Gencer, who exemplified the perfect union between Turkish artistry and international excellence. It’s a moment of cultural continuity, where the young generation carries forward the torch of tradition while also embodying the future of classical music.
As for future engagements, Türkiye holds a special place in my heart, and I always cherish the opportunity to perform here. I do have plans to return for additional concerts during in 2025. While the exact dates are still being finalized, I am excited about upcoming collaborations with Turkish orchestras and musicians and continuing our artistic journeys. I look forward to sharing more details soon and reconnecting with the wonderful audiences not only in İstanbul, but across Türkiye.
Zeynep_You studied violin at the Graz Music Academy. Did you also play other instruments?
Sascha Goetzel_ Indeed, the violin was my primary instrument during my studies in Vienna, New York and at the Graz Music Academy. However, I also spent time learning the piano, which is quite common among conductors. The piano provides a comprehensive understanding of harmony and structure, which is invaluable in conducting. While the violin remains closest to my heart, exploring the piano enriched my musical perspective.
In addition I tried to study the basics of sound production of almost all instruments of a standard symphony orchestra. The conception of conducting is based of the complete orchestra becoming your instrument so that you can make the scores sound as indicated by the composers. For me personally it was therefore essential to create an awareness of each instruments specifications, challenges and possibilities.
Zeynep_Your first conducting lessons were with Prof. Richard Österreicher. Was it your goal to become a conductor? More precisely, how did this process develop in your career?
Sascha Goetzel_ From a very young age—even as a toddler of 2 or 3 years old—my parents tell me that I would regularly pick up a pencil, stand on a chair, and start conducting to the music playing on the radio. It seems the desire to conduct was innate, a natural part of who I was from the beginning.
However, it was my father—a former violinist with the Vienna Philharmonic Orchestra—who insisted that I first learn an instrument and gain experience playing in a top orchestra. He believed that to become a valued conductor, one must understand the dynamics and essential values from within the orchestra itself. Following his advice, I dedicated myself to the violin and spent ten deeply rewarding years as a professional violinist. Looking back, I couldn’t agree more with his wisdom; those years are among the most treasured of my life.
As I progressed in my musical journey, my fascination with the orchestral repertoire and the role of the conductor continued to grow stronger. From an early age, I understood that conducting was not just about leading an orchestra but also about creating harmony and understanding within it. To me, an orchestra is a community—each musician contributes a unique voice, and my role is to bring those voices together, to reflect the composer’s vision while also creating a space for shared creativity. Every rehearsal is a conversation, not just about notes, but about emotions and stories, and ultimately, what it means to be human.
Meeting Prof. Richard Österreicher was a pivotal moment; his mentorship opened doors to the world of conducting and encouraged me to pursue it seriously. Furthermore, encountering iconic maestros like Jorma Panula and Seiji Ozawa profoundly shaped my understanding of what it means to lead an orchestra with integrity and passion. Their mentorship guided me not only in the technical and intellectual aspects of conducting but also in the art of collaboration, trust, and respect within the orchestra.
The transition from violinist to conductor in my 20s was gradual but felt like a natural evolution of my passion for music. Conducting allowed me to engage with the music on a broader scale and share my vision with both musicians and audiences. With the support and inspiration from these great mentors, I embraced the path of conducting wholeheartedly, leading me to where I am today.
Zeynep_You work regularly with various youth orchestras, including the La Scala Academy. What would be your musical advice to young musicians?
Sascha Goetzel_ Working with young musicians is incredibly rewarding. My advice to them is to remain curious and passionate at any time. Embrace every learning opportunity, whether it’s mastering your instrument, understanding music theory, or experiencing different genres or musical concepts. Don’t be afraid of challenges; they are opportunities for growth. Also, remember that music is about communication and emotion—always strive to connect with your audience and convey the heart of the music.
Zeynep_How long does the training of a conductor take?
Sascha Goetzel_ The journey to becoming a conductor is lifelong. Formal education can take several years, encompassing undergraduate and graduate studies, but the learning never truly ends. Conducting requires a deep understanding of music, psychology, leadership, and interpersonal skills. Every rehearsal and performance offers new insights. It’s a continuous process of growth and self-improvement.
Zeynep_You are a mentor at Dirigentløftet, a program in Norway focused on training young conductors. What advice would you give to a young person who wants to become an orchestra conductor?
Sascha Goetzel_My advice to young musicians is to never lose your curiosity. Music is not only about mastering techniques; it’s about continuously discovering new ways to connect with yourself, your fellow musicians, and your audience. Each note you play is a dialogue, a chance to convey emotions that words cannot express. In an increasingly divided world, music serves as one of the last truly universal languages, and young musicians have the power to use it to foster understanding, compassion, and peace. Keep asking questions, remain open to every opportunity, and remember that your role as a musician is not only to entertain but to inspire and uplift.
Zeynep_You also supported educational projects such as Music for Peace (Türkiye) and El Sistema Europe (International). What other projects are in the near future? Please, can you tell us?
Sascha Goetzel_One of the most rewarding aspects of my career is working with young musicians and supporting educational projects like Music for Peace and El Sistema Europe. These initiatives remind me that music is more than just an art form; it is a transformative tool that can break down barriers and change lives. I am particularly excited about exploring new frontiers in music education, such as using technology to reach underserved communities, and integrating innovations like immersive 3D sound. My hope is that these projects will not only cultivate the next generation of musicians but also create a more inclusive, empathetic world through the power of music.
Zeynep_Who is Sascha Goetzel’s favorite composer and opera piece, please?
Sascha Goetzel_ As a Viennese, my musical roots are deeply intertwined with the rich heritage of Vienna’s classical, romantic, and avant-garde traditions. Composers like Haydn, Mozart, Beethoven, Brahms, Bruckner, and Mahler have shaped my artistic core, each contributing to the rich tapestry of the Viennese tradition. However, what I find particularly fascinating is how these great composers also looked beyond Europe for inspiration. For example, Mozart’s use of Turkish Janissary music in works like 'Die Entführung aus dem Serail' and Beethoven’s incorporation of similar elements in his '9th Symphony' reflect the cross-cultural exchanges that have always enriched classical music.
This fusion of cultures has always captivated me and might be one reason why connecting with musicians here in Türkiye feels so natural. The blending of Eastern and Western traditions is not only a historical phenomenon but an ongoing dialogue that continues to shape the evolution of classical music. Today, as a conductor, I strive to continue this dialogue, honoring both the legacies of the European masters and the unique contributions of Turkish culture.
To me, music has always been about building bridges—between people, cultures, and even time periods. It is a universal language that transcends borders, and as a conductor, I see it as my mission to facilitate this connection. By engaging with diverse musical traditions, I aim to foster understanding and create a sense of unity through art.
When it comes to favorite composers, Mozart holds a special place in my heart. He is, without doubt, one of the grand masters whose genius has been inspiring for over 250 years and continues to inspire generations. His operas, in particular, are masterpieces that blend profound emotion with exquisite musical craftsmanship. Alongside Mozart, I deeply admire Verdi, Wagner, Richard Strauss, and, of course, Puccini. Each of these composers offers unique insights into the human condition, and their works continue to provide a profound emotional and intellectual experience for both musicians and audiences alike.
Zeynep_Could you please recommend 3 works of art to our readers?
Sascha Goetzel_ I’d recommend these three works of art, 2 of music masterpieces and 1 painting, not only for their technical brilliance but for their deep emotional resonance with the human condition. Music and the Arts serve as universal language of the soul, transcending borders and time to connect us through shared emotions and experiences:
1. Ludwig van Beethoven’s Symphony No. 9 – With its timeless message of unity and brotherhood, this symphony reminds us of our shared humanity.
2. Igor Stravinsky’s 'The Rite of Spring' – A piece that challenged conventions and opened new horizons for the future of music.
3. Gustav Klimt’s 'The Tree of Life' – A masterpiece that symbolizes the interconnectedness of all beings and the cycle of life. Klimt’s intricate use of symbolism and rich detail evokes a sense of unity, hope, and the enduring spirit of humanity, making it a powerful representation of life’s beauty and resilience
In a world facing crises and insecurity, art, culture, and music can light the way—offering spaces to share beauty, foster connection, and remind us of the resilience and hope that define our shared humanity.
**********
Interview with Musical Director Sascha GOETZEL
With our thanks.
Zeynep Şebnem Çağlayan DÖK
Magazine Music Art Interviews
- October 2024
Yağmur TUNA
'' Venedik’te, Scuola Grande di San Rocco’da, Cem Mansur yönetiminde Türkiye Gençlik Flarmoni Orkestrası ile solist olarak sahneye çıkmak benim için gurur vericiydi.Arkedaşlarımla ve sevgili Cem Mansur ile aynı sahnede olmak hep çok keyifliydi. Aynı orkestrada çaldığım arkadaşlarımın arkamda destek olması bana çok güven verdi. Venedik’in en nemli tarihi eserlerinden olan bu yerde çalmak bana evimdeymişim gibi hissettirdi. Enerjimiz ve performansımızla seyircilerden ayakta alkış aldık. Hepimiz için çok barılı geçen bir konser olduğunu düşünüyorum.''
Güncel haberleri ilk alanlardan olmak için kaydolun.
Telif Hakkı © 2024 Dergi Müzik Sanat - Tüm Hakları Saklıdır.
Powered by GoDaddy
Web sitesi trafiğini analiz etmek ve web sitesi deneyiminizi optimize etmek amacıyla çerezler kullanıyoruz. Çerez kullanımımızı kabul ettiğinizde, verileriniz tüm diğer kullanıcı verileriyle birlikte derlenir.